Biraz da iki sultan ve hükümdar hükmünde olan geçmiş ve geleceğin iyilik ve kötülüklerini anlatalım.
Mâzi ülkesinde ekseriyetle hükmü geçen: Kuvvet, heva, tabiat, meyiller ve hissiyat olduğundan kötülüklerinden birisi; her bir şeyde, kısmen bile olsa istibdat ve tahakkümün olması idi. Hem de başkasının mesleğine olan düşmanlığa, kendi mesleğini tutmak ve ona muhabbet beslemekten daha çok önem verilmesi idi.Hem de bir şahsa düşmanlık, başkasına muhabbet şeklinde tezahür ederdi. Hem de hakikatin keşfine engel olan, taraf tutma ve taassup duygularının işlere müdahaleleri idi. Netice itibarıyla meyiller başka başka olduğu için taraftarlık hissi, her şeye parmak vurarak ihtilâf doğurup ihtilâllerin çıkarılmasına sebep olduğundan, hakikat kaçıp gizlenirdi.
Hem de hissiyatın istibdadının kötülüklerindendir ki: Meslekler ve mezhepleri ayakta tutan dinamik, çoğu kere taassup veya başkalarını dalâlette göstermek veyahut safsata idi. Hâlbuki, hem taassup hem başkalarını dalâlette göstermek hem de safsata, bu üçü de İslâmiyet nazarında kötülenmiştir, İslâmî kardeşliğe, insanlık münasebetlerine ve fıtrî yardımlaşmaya aykırıdır. Hatta o derece oluyor; bunlardan biri, taassup ve safsatasını terk ederek insanların icmâ ve tevatürünü tasdik ettiği gibi, birden mezhep ve mesleğini değiştirmeye mecbur kalıyor.
Hâlbuki; taassup yerinde hak; safsata yerinde delil; başkasını dalâletle suçlama yerinde, İslâmî prensipler içinde muvazene, mukayese ve gerçeğe tatbikle istişare etmiş olsa, dünya birleşse hak olan mezhep ve mesleğini bir parça bile değiştirmez. Nasıl ki, asr-ı saadette ve geçmiş salih seleflerimiz zamanında, hak burhan, akıl ve istişareye hükmettiği için şek ve şüphenin hükümleri olmazdı.
Aynı şekilde görüyoruz ki: Fennin himmet ve gayretiyle, şimdi kısmen, inşaallah gelecekte tamamen hâkim olacak olan; kuvvete bedel, hak; safsataya bedel delil ve burhan; tabiat ve huya bedel akıl; heva ve hevese bedel hidayet; taassuba bedel metanet; garazkârlığa bedel hamiyet yani vatan millet ve mukaddesat muhabbeti; nefsânî meyillere bedel aklî temayüller ve hissiyata bedel fikir ve düşünceler olacaktır; nitekim Hicrî ilk asır, ikinci ve üçüncü asırlarda olduğu gibi. Beşinci asra kadar da kısmen tahakkuk ettiği gibi... Ama beşinci asırdan şimdiye kadar
kuvvet, hakkı mağlûp etti...