Esasen insanın kendini ifade etme duygularını baskı altına alması, kusurlarını görmesi, “ben” dediği yerde hemen “estağfirullah” çekip hislerini tâdil etmesi ve belki de eline bir balyoz alıp egosunun başına indirmesi, imanda yakînin artması yanında ihlâs düşüncesine kilitlenmeye bağlıdır. İşte bu iki dinamiğe sahip olan biri aynı zamanda, kardeşleriyle beraber hareket etmeye de muvaffak olur. Çünkü o bilir ki, Cenâb-ı Hakk’ın inayeti olmaksızın tek başına zerre miskal bir hayır yapabilmesi mümkün değildir. O’nun inayetinin, muvaffak kılmasının en önemli vesilesi ise vifak ve ittifaktır.
***
Evet, samimi de olsak bizim “dan” diye insanların kafalarına vuruyor gibi muhataplarımıza bir şeyler anlatmaya çalışmamız doğru değildir. Hele bir de, kendimizi pir u pak görerek nefsimizi bir kenara koyup başkalarına dikte ediyor gibi bir üslûp, hava ve edayla konuşmak apaçık haddi aşmışlık demektir. Takip edilmesi gereken yol ve yöntem ise, meseleleri evirip çevirip, kimsenin demine damarına dokundurmadan, hissiyatını rencide etmeden, en yumuşak ve en uygun üslûbu bularak müzakere ve mütalâa etmektir.