Çocuk, ne orijinal dede yadigârı vazonun kaç para olduğunu bilir ne de biraz sonra gelecek misafirlere karşı evin dağınık bulunmasının ne anlama geldiğini! Onun için etraftaki her ilginç şey, bu garip gezegeni tanımak için el atılması gereken “deney tahtası”dır.
Düzen içinde hazırladığınız bu köşe ve üzerindeki vazo, çocuğunuzun kafasında birçok soru işaretinin oluşmasına neden olabilir:
Bu vazo havada nasıl duruyor?
Acaba havada durma özelliği vazonun kendisinden mi yoksa masa örtüsünden mi kaynaklanıyor?
Bu ve benzeri sorulara cevap bulmak için masa örtüsünü ucundan çekebilir. (Masa örtüsünü çeken çocukların birçoğu, masa üzerindeki vazonun hâlâ havada duracağını zanneder. Aşağıya düşüp kırılacağını hesap edemez; bu yüzden de masa örtüsünü çeker.)
Anormal davranış girdabına henüz girmemiş hiçbir çocuğun niyeti, ortalığı dağıtmak ve kaos oluşturmak değildir. “Hayatı tecrübe” ederek tanımaya çalışırken vazoyu masadan düşürebilir.
Böylece çocuk, vazonun altında masa olmadığında vazonun havada durmadığını öğrenmiş olur. Bu tarz bir tecrübeyi kazanan çocuğa kızmak, bağırmak ve ceza vermek, çocuğun hayatı “tadarak” tanımasına engel olacaktır. Bir anne babanın yapması gereken şey, “Bırak kırsın”ı kabullenebilmektir.
Bunun aksini düşünelim. “Bırak kırsın” anlayışını taşımayan bir anne baba, “Kırılacağını ben anlatırım; bu şekilde öğrenir” diye düşünüyorsa çocuklarında sadece bilgi birikimi oluşmasını sağlar.
Peki, tecrübe ne olacak?
Bu tarz hareket eden anne babaların çocukları, hayatlarında tecrübe eksikliği olduğu için her zaman birilerinden duydukları bilgilere dayanarak hareket edecekler. Yani merdivenleri tecrübeyle çıkmayacak, işittikleri bilgilere göre çıkacaklar.
Bunun ne zararı olabilir?
Bu, çocuğun “kişilik gelişimini” ve “irade gücünü” tehlikeye atmak demektir. “Bilgiyle hayatı tanıyan” çocuklar, “hayatı tadarak tanıyan” çocuklara nazaran daha “bilgisiz” ve daha “istikametsiz” olabilmektedirler…
Hayatı bilgi ile öğrenen çocukların, “birilerine kanmaları” ve “kandırılmaları” daha kolaydır. O yüzden “Feleğin çarkından geçme” deyimi, çocuk terbiyesinde de büyük önem taşımaktadır.
Evli bir çift, çocuk sahibi olduğunda, yani yeni bir “Dünyalı”yı evlerine “buyur” ettiklerinde, artık tüm yaşantılarını bu dünyalıya göre ayarlamalıdırlar. Eski alışkanlıklar, ev düzeni ve dekorasyonlar değişmelidir.
Çocuk ne kadar “dokunma yasak”lı bir evde büyürse o oranda, kendinden ve yapacağı işten tereddüt duyabilir. Eşyayı tanımada başarısız olabilir.
Tüm bunlar, tecrübesi sıfır olan çocuğun temel bilgi ihtiyacıdır. Tatmak ve tanımak… Anne babanın görevi ise öğrenme ve hayatı tatma konusunda merak dolu olan bu yeni dünyalıya, kontrollü tecrübe akışını sağlamak olmalıdır.
Yeni ve dünyalar tatlısı bir misafiri “buyur” etmiş bir anne-baba, evlerinin içindeki her şeyi çocuğa göre yeniden gözden geçirmelidir. Kırılması ve kırılmaması gerekli olan eşyaları bu yeni dünyalıya göre seçmelidir. Boyanması ve karalanması gereken duvarın hangisi olduğuna karar vermeli çocuk. Videonun düğmesine bastığında ekrana görüntü geldiğini sevinerek öğrenmeli. Müzik setinin düğmesini açtığında evin içinin gürültüye boğulduğunu duymasına anne baba müsaade etmelidir. Tüm bu tecrübeleri geciktirmek, hem çocuk hem de anne baba için bir gün hayatın zorlaşmasına neden olabilir. Nasıl mı?
Örneğin, nezaket ve hürmetle kabul edildiğiniz bir aile dostunuzun evinde misafirlikte olduğunuzu düşünün. Çocuğunuzun dikkatini, müzik seti çekiyor. Yanına gidip sesini bir açıp bir kapatarak kendisine göre “akustik keşfe” çıkıyor. Ancak bu ses, misafirlikte bulunduğunuz ortamı rahatsız ediyor. Eğer çocuğunuzun, bu tecrübeyi kendi evinizde yaşamasına izin vermemişseniz, onu tatmin olma noktasına kadar özgür bırakmamışsanız o anda, misafirlikte ne deseniz fayda etmez. “Dur”, “çek elini”, “bozarsın yapma” deseniz de çocuğunuz için bu uyarılar pek bir şey ifade etmeyecektir.
Şimdi de masa olmadan, vazoların havada duramayacağı tecrübesini kendi evinde yaşamamış olan bir çocuk hayal edin. Bu çocuk annesiyle komşu ziyaretine gitmiş olsun. Komşunun, fiskos masası üzerinde duran “dede yadigârı” vazo, çocuğun dikkatini çekecektir. Zaten evde annesi, sürekli engellemiştir onu. Kimsenin fark etmediği bir anda o güzelim vazonun altındaki masa örtüsünü çekince şangır şungur bir sesle irkiliverir anne ve komşu. Oysa ne de güzel sohbet ediyorlardı! Artık yapacak bir şey yoktur. O çocuk; masa örtüsü çekildiğinde artık vazonun yere düşüp kırılacağı gerçeğini öğrenmiştir. Ama olan komşunun vazosuna olmuştur.
Hem anne mahcup olmuştur bu durumdan hem de manevî değere sahip olan vazonun kırılması komşuyu üzmüştür.
O yüzden, çocuk terbiyesinde anne-babalara tavsiyemiz:
Bırakın ilk tecrübeyi sizinle iken yaşasınlar…
Bırakın kırsınlar…
Bırakın tatsınlar…