Friday, July 31, 2015

Anne Sevgisi

*Meşhur Psikiyatr Alice Miller, Yetenekli Çocuğun Dramı isimli eserinde, çocukluk yıllarında anne babalarından yeterli sevgiyi alamamış kişilerin, bir ömür boyu o doyamadıkları sevgiyi başkalarında arayacağından bahseder; ama bu sevgi arayışı boşunadır. Çünkü çocukluk yıllarında anne babalarından bir türlü doyasıya sevgi alamayan bu kişilerin karşılarına asla o sevgi ihtiyacını karşılayabilecek birileri çıkmayacaktır. Çünkü o sevgi özeldir. O sevgi, “zaman” itibarıyla özeldir. Karşılıksız verilmiş olması itibarıyla özeldir. İhtiyaç duyulduğu an verilebilmesi itibarıyla özeldir...

*Çocukluk yıllarında yemeden, içmeden daha önemli olan şey, çocuğun sevgiye doymasıdır. Bir çocuk için anne sevgisi farklıdır. Doyurucu ve özeldir. Başkalarının sevgisine benzemez. Bir çocuk, herkesten yeterince sevgi alsa da yine de anne sevgisine muhtaçtır. Ve anne sevgisine doyamadan büyümüş bir çocuk, bu ihtiyacını bir ömür boyu sırtında bir yük gibi taşıyacak, kendisini delice sevenler olsa da sevgi ihtiyacını bir türlü doyuramayacaktır.

*Çocuklar, özellikle ilk dört yaş döneminde, anneye “muhtaç”tır. Bu öylesine bir muhtaçlıktır ki çocuğun gözünü her açtığında annesini görebilmesi, korku ile ürktüğü her an annesinin sesini duyabilmesi ve teselli alabilmesi, acıktığında, susadığında annesini karşısında bulabilmesi hayatî önem taşımaktadır. Çocuk bu “güven” içinde, bu sevgi zenginliği içinde hayata adım atmalıdır.

*Çocukların annesine muhtaç olduğu bu döneme “bağımlılık dönemi” diyoruz. Çocuk bu dönemi ne kadar rahat atlatırsa sevgiye muhtaçlığı o kadar az olacaktır.
İhtiyaç duyduğunda annesini karşısında göremeyen çocuk, ilerleyen yıllarda anne sevgisini başkalarından temin etmeye çalışacaktır ki bu sevgi onu hiçbir zaman anne sevgisi gibi doyurmayacaktır.

*Annesinden kopuk olarak büyümüş çocuklar hayata güven duymakta zorlanmakta, etrafına yeterince güven duyamamaktadır. Bu öylesine bir güvensizliktir ki evlendiğinde eşine karşı güveni zayıf, iş yerinde arkadaşına karşı güvensizdir.

Ayrıca böylesi çocuklar yetişkinlik döneminde bir yandan annelerinden tamamlayamadıkları sevgiyi etraflarından devamlı aramakta, öte yandan kendilerinden sevgi bekleyen kişilere karşı da yeterince sevgi verememektedirler. Sanki sevgi kanalları kapanmış gibi hem sevgiye aç hem de sevgi cimrisi olmaktalar.

*Genel itibarıyla çocukların sosyal gelişimi için tabii ki kreşlerin oynadığı rol büyüktür; ama unutulmamalıdır; her ne kadar çocuklar kreşte arkadaşlarıyla oynuyor olsa da evlerinde oynayacak kardeşleri yoksa yine “asosyal” olma riski taşımaktadırlar. Bu itibarla bakıldığında, her çocuğun mutlaka en az bir kardeşi olmalıdır. Sosyalleşme kreşteki çocuklarla değil, ilk etapta kardeşle, daha sonra akraba, konu komşu ile olmalıdır. Bununla birlikte, kreşlerin düzenli bir program takip etmelerinin çocuğun gelişimine katkısı vardır. Düzenli yaşama alıştırma açısından kreşlerin oynadığı rol büyüktür.