Sağlıklı aile modellerinde, anne “annedir”, baba da “baba”. Çocuk da zaten anne gibi anne, baba gibi baba görmek ister. Ne yazık ki günümüz sosyal yaşantısı, anne babaların aile içindeki rollerini altüst etti. Altüst olmuş aile içi yaşantı karşısında çocuklar da şaşkına dönmüş durumdalar. Artık kapısını araladığımız evlerin birçoğunda “pembe babalar” ile “hırçın anneler”e rastlamak çok normal geliyor hepimize. Hâlbuki sağlıklı aile yapısında, anne, “şefkat ve sevgi”yi, baba da aile içinde “otorite”yi temsil eder.
***
Terbiyenin kelime anlamı, çocuğun “ruhen” ve “cismen” yükselmesi, olgunlaşması, kemale ermesidir.
***
Genelde çocukların başarısız oldukları alanlarda daha fazla yardıma ihtiyaç duydukları düşünülür ve bu sahalar takviye edilir. Oysa asıl önemli olan çocuğun başarılı olduğu alanlarda destek görmesidir.
Ne yazık ki günümüz eğitim sistemi, her şeyden bir şey öğretmeye yönelik olduğu için bir şeyden her şeyi bilmeye yönelik kabiliyet taşıyan çocuklar arada kaybolup gitmekteler. Hâlbuki anne babalar, çocuklarının başarısızlığına dikkat çektiği ve özen gösterdiği kadar (hatta daha da fazla) çocuklarının başarılı oldukları sahalara da eğilmeli, onların meyillerini takip etmeli, o konularda yollarını açmalı, destek vermeliler…
***
Lütfen oturup kalktığınız ve tanıdığınız tüm anne babalara söyleyin ki akıllı uslu zannettiğimiz çocukların; aslında yanlış terbiye edilmiş olma ihtimalleri çok yüksektir.
Neden?
Çünkü akıllı uslu çocuk yoktur.
Çocuk, delidir…
Ne kural bilir ne de kaide…
Henüz dünyaya gelmiş bir çocuktan hangi kural ve kaideye uymasını bekleyeceksiniz ki!.. Çocuk bu. Koşacak, coşacak, düşecek; bazen cam kıracak bazen de kalp… Eğer bir çocuk bunları yapmıyor; sanki büyük bir adam gibi, evin bir köşesinde akıllı uslu oturuyorsa muhtemelen o çocuk ya velidir ya da üzerinde yoğun duygusal veya psikolojik baskı vardır. Tıpkı Nisa Hanım’ın sorduğu sorunun satır arasında gizli olan gerçek gibi. Nisa Hanım ne demişti?
“Kızım, bugüne kadar, ne beni ne de babasını üzecek bir şey yapmadı!”
Nisa Hanım’a şöyle bir soru yöneltmiştim:
“Kızınız, neden sizi üzecek bir şey yapmadı yahut yapamadı?
Sakın kızınız, sizin sevginizi kaybetmekten korktuğu için, sizi üzmemek için, çocukluğunun deli dolu yanlarını yaşamaktan vazgeçmiş olmasın?
Siz farkına varmadan kızınıza ‘Eğer yanlış yaparsan üzülürüm’ duygusal baskısını hissettirmiş olmayasınız ve kızınız da sizin sevginizi kaybetmemek için ‘akıllı uslu olmalıyım’ sahte kimliğine bürünmüş olmasın?”
***
Anne babanın çocuk terbiyesinde aslî görevi, çocuğunun fıtratını değiştirmek ve onu akıllı uslu, sessiz sakin bir çocuk yapmak için mücadele etmek değil, aksine çocuğunun özelliklerini keşfedip o özelliklerine göre onu yetiştirmek ve onun kendisi gibi olma yolunu açmaktır.
Hani derler ya, “Karga, serçenin yürüyüşünü taklit edeyim derken kendi yürüyüşünü şaşırmış” diye. İşte anne babalar, çocuklarının yaradılıştan sahip oldukları fıtratı çok iyi tespit etmeli ve o fıtrata uygun, yol açıcı yardımcı olucu bir eğitim/terbiye metodu geliştirmelidirler.
Terbiyedeki asıl maksat, koltuğun bir köşesine oturmuş, büyük adamlar gibi sessiz sedasız bekleyen çocuk yetiştirmek değil, aksine çocuğun kendi ruhu ile özgürce; ama belirli kurallar dâhilinde kendini sergilemesine yardımcı olmaktır.