Friday, January 17, 2014

Korkuyu Beklerken 2


  • “Yakmalı bu mektupları, yakmalı! Ölü diller uzmanını ve bu konuda görüştüğüm herkesi öldürmeli! Hayalimde daha önce çok insan öldürmüş olduğum için bu son ölümler beni fazla sarsmadı. ”

  • “Bazen, daha önce hiç görmediğim ve kitaplarda resmine de rastlamadığım garip bir böcekle karşılaşırdım; hem de bahçede, otlar arasında filan değil, mesela misafir odasında olurdu bu karşılaşma. (Annem bu odayı hep kapalı tuttuğu için, olur olmaz misafirleri bile buraya almadığı için, demek ki bu karanlık ve soğuk oda, garip bir böceğin oraya ulaşmasına yetecek kadar insansız kalıyordu.) Evet, başka türlü bir böcekti bu: Kendisine benzeyen böcekler, mesela genellikle yeşil olursa, bu sarı olurdu. Çok şaşırdım. Bu böceği dünyada ilk defa ben gördüm. Olamaz mıydı? (Babam da, çok bayağı meselelerde, buna benzer görüşler ileri sürerdi: Mesela diş fırçasını yıkadıktan sonra lavabonun kenarına vurarak sularını silkmeyi ilk önce o akıl etmiş. Bu yüzden misafirler, benim için, maşallah tıpkı babasına benziyor dedikleri zaman çok sinirleniyordum.)”

  • “Fakat ben suçsuzdum; beni, bu toplumun hukuk anlayışı çileden çıkarmıştı.”

  • ...“bütün haberler, sayfaların fotoğrafları, gazetemize özel demeç verenler, okuyucu mektupları, çok zengin oldukları için dört sütunda beş kere ölen merhumlar, sınırı geçerek ilerleyen askerler, güzellik kraliçelerinin uzun bacakları, artık yeter başmakaleleri, devrilen kamyonlar, kaçarken yakalandılar, pazar gününden itibaren sütunlarımızdalar, bir esrar şebekesi yakalandılar, bir gizli mezhebin mensupları... ”

  • “Perdeleri açtım, sonra hemen kapadım ve yazıhaneden çıktım. Akşamüzeri de, bu dünyada kalan son akrabama, dayı-amca-teyzeoğlu gibi birine gittim. Yılda bir görürlerdi yüzümü. Onun için durumun hiç farkında değillerdi. Çoktandır evden çıkmıyorum amca. (Her zaman içimde bir şüphe vardı: Acaba ona dayı mı demeliydim?) Çalışıyordum. Bir eser hazırlıyordum. Beni pek sevmezlerdi. Fakat, cahil oldukları için, korkuyla.karışık bir saygı beslerlerdi bana. Sözlerimi hiç anlamazlardı; fakat gene de başlarını sallarlardı durmadan. Ben de ayaklarımı uzatır, üstünlüğümün verdiği gururla rahat ederdim bu evde. Yıllardır da, rahat etmek istemediğim için çok seyrek uğruyordum onlara. Anlamadan suratıma baktılar; fakat, sen ticaret yapıyorsun, eser hazırlamak da nereden çıktı? demediler. Ben de, bu rahatlık içinde, daha çok saçmaladım; gizli mezhepten bile söz ettim. Onlara her şey anlatılabilirdi. Teyzem üzülür gibi oldu biraz. (Belki de ona hala demeliydim.) Seni üzmediler ya evladım. Bu günlerde gençlik çok serseri olmuş. Komşu Rıfat Bey'in oğlu da evden kaçtı. Teyzeme, son aylardaki ruhsal durumumdan da bahsettim, pişirdiği kahveyi içerken. Başını salladı. Sonra, bir sözümün arasında, gene yalnız mı yaşıyorsun? dedi. Başımı önüme eğdim. Ben galiba evlenmek istiyorum teyze, dedim. Acaba bana göre bir şeyler bulunabilir miydi? Neden bulunmasın? Her zaman, yorgun erkekler için, kendine göre bir tane bulamayanlar için, eli yüzü düzgün bir şeyler bulunabilirdi. Bazı kızlar, hanım hanımcık evlerinde oturup böyle kısmetler beklerlerdi. Bu arada, ellerinde daima bir bez parçası, çeyizlerini hazırlarlardı. Her gün yeni bir yemek yapmasını öğrenirlerdi ve pencerenin kenarına oturup, kırmızı ya da soluk yanaklarını cama dayayarak o bilinmeyen, o tanımlanamayan, o nasıl olursa olsun gelecek kocalarını beklerlerdi. Evin erkeklerine hizmet ederek, gelecekteki kocaları için talim yaparlardı. Babalarına, paltolarını giydirirken alttan ceketlerinin eteklerini çekerek düzeltirlerdi. Babaları da onlara aferin kızım, derlerdi; kocan rahat edecek. İşte böyle bir şey istiyorum teyzeciğim.”

  • “Şoför Hayri'nin içi yanıyordu: "Yıllardır partilere girdim ağabeylerim bedava çok adam ve çok bayrak taşıdım minibüsümde." Bektaş içini çekti. "Çok seçim kaybettik Tuğrul Bey ağabeyciğim; her seferinde bir yakınım ölmüş gibi matem tuttum, günlerce gazetelere bakmaya yüzüm olmadı. Allahım diyorum, bizi hangi dünyada muzaffer kılacaksın? Bize ne zaman galibiyet yüzü göstereceksin? Allah seni inandırsın, şimdi de milli maçlardan sonra, acaba yine mi yenildik korkusuyla radyo bile dinleyemiyorum. Bu milletin çilesi artık bitsin diye gece gündüz dua ediyorum." ”

  • “Acaba senin de bilinçaltın var mıydı babacığım? Bana öyle geliyor ki sizin zamanınızda böyle şeyler icat edilmemişti. Sanki Osmanlıların böyle huylan yoktu gibi geliyor bana. Senin fesli ve redingotlu resimlerini gözümün önüne getiriyorum da, bu görüntüyle Varoluşçu bir bunalımı' yan yana düşünemiyorum doğrusu. ”