“İslâm, kendinden önce bütün peygamberlerin tebliğ buyurduğu İlâhî din(ler)i ana kaideler açısından aynen, fakat hakikatleri daha ayrıntılı ve herkese hitap edecek derecede açılmış ve açıklanmış şekilde ihtiva eder. Önceki bütün peygamberleri mesajlarıyla birlikte kabûl eden İslâm, böylece İlâhî inayetin ve Dinî tecrübenin birliğini ve evrenselliğini tasdik ettiği gibi, bütün renk ve ırkları tek bir iman ve kardeşlikte birleştirmeyi hedef alır. Ayrıca, bir Müslüman olmak, Hz. Musa ve Hz. İsa dahil bütün peygamberlerin gerçek takipçisi olmak demektir de. Bu sebeple, meselâ Hıristiyan kelimesi Hz. İsa’nın takipçisi manâsına gelir, Musevîlik Yahudi kavmine has ırkî bir din haline getirilirken, Müslümanlar, gayr-ı Müslimler tarafından yanlışlıkla kullanılan Muhammedîlik terimini kesinlikle reddederler. İslâm’ı, onun bağlılarının anladığı tarzda anlamak isteyen bir kimse, önce Muhammedî ve Muhammedîlik terimlerini lûgatından çıkarmalıdır. İslâm için Muhammedîlik terimini kullanmak, onunla Hıristiyanlık arasında kurulan yanlış bir kıyastan kaynaklanmaktadır. Müslümanlar, Hz. Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’a Hıristiyanların Hz. İsa’ya baktıkları gibi bakmazlar. Hz. Muhammed, bir beşer ve bir rasûldür; –haşa– ne tanrıdır, ne tanrı oğludur, ne de tanrının insan şeklinde tecelli etmiş şeklidir. Ve O, asla bu tür iddialarda bulunmamış ve tarihte hiçbir Müslüman da O’na böyle bir gözle bakmamıştır. İslâm’ı icat ve tesbit eden de O değildir; İslâm, Allah’a ait bir dindir ve Hz. Muhammed aleyhissalâtü vesselâm, onu bütün mükemmelliğiyle temsil ve tebliğ etmiştir. ”