Gerçeği arayan (araştırmacı), dalgıç gibi olmalı; zamanın tesirlerinden sıyrılabilmeli; mazinin derinliklerine dalmalı; mantığın terazisiyle tartmalı; her şeyin kaynağını bulmalıdır.
Zamanın hem düşünce hem de davranışlar üzerinde tesiri vardır; dolayısıyla bir söz, bir davranış, hattâ kişiler, içindeki yaşadıkları zaman, mekân ve şartlar içinde değerlendirilmelidir. Eğer geçmişe, geçmişte yaşanmış bir hadiseye, geçmişte söylenmiş bir söze ve geçmişte yaşayıp gitmiş insanlara bugünün şartları ve ilmî seviyesi açısından bakarsak yanılır ve yanlış sonuçlara varırız. Her hadise, söz ve kişiyi bir yandan kendi şartlarında değerlendirirken, bir yandan da değerlendirmeyi yapan kişi, o zaman, mekân ve şartlara gidebilmelidir
İkinci olarak, mübalâğa, tam görememe, eksik değerlendirme, bilgi noksanlığı, aktarma ve haber vermedeki yanlışlar, hattâ kelime ve tabirlerin zamanla manâ değiştirmesi, yeni manâlar yüklenmesi veya manâ kaybına uğraması, kültür farklılıkları gibi faktörler, bir şahıs, hadise, dönem veya yeri değerlendirmede yanlışa ve kusura yol açan daha başka sebeplerdir. Değerlendirmeye hisler, taraftarlık veya düşmanlık, ideolojik tercihler, şahsî menfaat veya grup menfaati gibi faktörler de girerse, bu defa yanlışlık daha da artar. Dolayısıyla, bir ehl-i tahkik, yani hakikati arayan ve ortaya çıkarmaya çalışan bir insan, dalgıç gibi olmalıdır. İlgili bütün boyutlarıyla hadisenin, zamanın, mekânın, konunun içine girmeli; içinde bulunduğu şartlardan, zaman ve mekândan ve bunların tesirlerinden sıyrılmalı; elde ettiği bütün bilgileri, verileri şahsî bütün temayüllerinden de sıyrılarak, hikmete dayanan mantığın terazisinde tartmalı ve araştırdığı her meseleyi kendi kaynağında araştırmalıdır.