Monday, April 27, 2015

Salgın Hastalıklar ve İnsan Toplulukları 2

Nüfus artışı 10.000 yıl önce tarımın ortaya çıkışıyla başladı, daha sonra üç-beş bin yıl önce şehirlerin doğuşuyla hızlandı. Aslında tanıdığımız bulaşıcı hastalıkların çoğunun kanıtlarla belirlenen tarihleri şaşırtıcı derecede yakın tarihlerdir: Çiçek hastalığı için (bir Mısır mumyasının çiçek bozuğu yüzünden anlaşıldığına göre) aşağı yukarı MÖ 1600, kabakulak için MÖ 400, cüzam için MÖ 200, çocuk felci için MS 1840, AIDS için 1959.

***

İnsanlık tarihinde öldürücü mikropların oynadığı önemli rolü çok iyi gösteren olay Yeni Dünya'nın Avrupalılarca fethedilişi ve nüfusunun azalışı olayıdır. Avrupalıların tüfekleri ve kılıçlarıyla savaş alanlarında ölen Amerikan yerlilerinden çok daha fazlası Avrasya mikroplan yüzünden yataklarında öldüler. Yerlilerin ve yerli şeflerin çoğunu öldüren ve hayatta kalanların morallerini çökerten bu mikroplar yerlilerin direncini yerle bir etti. Örneğin, 1519 'da Cortes yanında 600 İspanyol 'la birlikte, nüfusu milyonları bulan, askeri bakımdan son derece üstün Aztek İmparatorluğu 'nu ele geçirmek üzere Meksika kıyısına çıktı. Cortes'in Aztek başkenti Tenochtitlan 'a ulaşması, adamlarının "yalnızca" üçte ikisini kaybetmesi ve kıyıya geri dönmeyi başarması hem İspanyolların askeri üstünlüklerini hem de Azteklerin başlangıçtaki saflıklarını gösteriyor. Ama Cortes'in ikinci saldırısı başladığında Aztekler artık saf falan değillerdi, müthiş bir inatla sokak sokak savaştılar. İspanyollara kesin üstünlüklerini kazandıran şey, İspanyol Kübasından gelen mikroplu
bir köleyle 1520'de Meksika'ya ulaşan çiçek hastalığıydı.

Salgın hale gelen bu hastalığın sonucunda Azteklerin neredeyse yarısı öldü, İmparator Cuitlahuac da ölenlerin arasındaydı. Yerlileri öldüren, sanki İspanyolların yenilmezliğini ilan eder gibi onlara dokunmayan bu gizemli hastalık karşısında hayatta kalan Azteklerin morali bozulmuştu. 1618'de Meksika'nın daha önce 20 milyon olan nüfusu aşağı yukarı 1,6 milyona düşmüştü.

Aynı korkunç şans, 153l'de 168 adamıyla gelip nüfusu milyonları bulan İnka İmparatorluğu 'nu ele geçirmek üzere Peru kıyılarına ayak basan Pizarro'nun da yüzüne güldü . Pizarro'nun yüzünü güldüren, İnkaları ağlatan şey 1526'da bu topraklara gelen çiçek hastalığıydı, İnka nüfusunun büyük bölümü ölmüştü, ölenlerin arasında hem imparator Huayna Capac hem de onun yerine atanan halefi vardı. III. Bölüm 'de gördüğümüz gibi, tahtın boş kalması üzerine Huayna Capac 'ın iki oğlu Atahualpa ile Huascar taht kavgasına başlamış, Pizarro da parçalanmış olan İnkaları yenilgiye uğratmak için bundan yararlanmıştı.

Amerika Birleşik Devletleri'nde bizler en kalabalık Yeni Dünya toplumlarını düşündüğümüzde aklımıza daha çok Aztekler ve İnkalar gelir. Kuzey Amerika'da bugün bizim en iyi çiftlik arazilerimizin bulunduğu Mississippi Vadisi'nde, bu en akla yatkın bölgede de kalabalık nüfuslu yerli toplumlarının yaşadığını unuturuz. Bu bölgedeki toplumların yok oluşuna fatihler doğrudan doğruya hiçbir katkıda bulunmamıştır oysa; daha önceden yayılan Avrasya mikroplarının marifetidir her şey. Hernando de Soto 1540'ta ilk Avrupalı fatih olarak Amerika Birleşik Devletleri'nin güneydoğu bölgesinde ilerlerken iki yıl önce salgın hastalıklardan kasaba halkı öldüğü için boşalmış kasabalarla karşılaşmıştı. Bu hastalıklar onlara, kıyıları ziyaret eden İspanyollardan mikrop kapan kıyı bölgesi yerlilerinden bulaşmıştı. İspanyolların mikropları İspanyolların kendilerinden önce iç bölgelere doğru yayılmıştı.

De Soto yine de aşağı Mississippi kıyılarındaki yoğun nüfuslu bazı yerli kasabalarını görme şansına sahip oldu. Onun keşif yolculuğu sona erdikten sonra Avrupalıların yeniden Mississippi Vadisi'ne ulaşması uzun zaman almıştı ama Avrasya mikropları artık Kuzey Amerika'ya yerleşmişti, durmadan yayılıyordu. Aşağı Mississippi'de Avrupalılar ikinci kez boy gösterdiğinde, yani 1600'ların sonlarında Fransız göçmenler geldiğinde o büyük yerli kasabalarının hemen hemen hiçbiri yoktu. Mississippi Vadisi'ndeki büyük höyükler onların kalıntısıdır. Kolomb Yeni Dünya'ya ayak bastığında, bu höyüklerin ait olduğu toplumların çoğunun hala büyük oranda öylece durduklarını, 1492 ile Avrupalıların Mississippi'yi yöntemli olarak keşfettikleri yıllar arasında (belki de hastalık sonucunda) yok olduklarını ancak yakın zamanda fark ettik.

Benim çocukluğumda okullarda bize Kuzey Amerika'da başlangıçta yalnızca bir milyon kadar yerlinin yaşadığını öğretirlerdi. Bu sayının böyle düşük olması, hemen hemen boş sayılan bir kıtayı beyazların ele geçirişinde hiçbir sakınca olmadığını göstermeye yarardı. Oysa arkeolojik kazılardan ve kıyılarımıza gelen ilk Avrupalı kaşiflerden kalan betimlemelerden öğrendiğimize göre artık başlangıçta 20 milyon kadar yerlinin yaşadığını biliyoruz. Genel olarak Yeni Dünya'da Kolomb'un gelişinden sonraki bir ya da iki yüzyıl içinde yerlilerin nüfusundaki azalma oranının % 95'i bulduğu tahmin ediliyor.

Başlıca ölüm nedeni Eski Dünya'nın mikroplarıydı, Amerikan yerlileri bu mikroplarla hiç karşılaşmamışlardı, bu yüzden de onlara karşı ne bağışıklıkları ne de genetik dirençleri vardı. Çiçek, kızamık, grip, tifüs öldürücülükte birinciliği almak için yarışıyordu . Sanki bunlar yetmiyormuş gibi difteri, sıtma, kabakulak, boğmaca, veba, verem, sarı humma da onlarla yarışıyordu.

***
Hayvanlardan geçmiş hastalıkların tarihsel önemi Eski Dünya ile Yeni Dünya çatışmasının çok ötelerine uzanır. Avrasya mikroplan dünyanın pek çok başka bölgesindeki yerli halkların, Büyük Okyanus adalarında yaşayanların, Avustralya yerlilerinin, Güney Amerika'daki Koisan halklarının (Hotantoların, Buşmanların) yok olmasında kilit önemde rol oynamıştır. Daha önce Avrasya mikroplarıyla hiç karşılaşmamış olan ve bu mikroplar yüzünden ölen insanların oranı toplamda % 50 ile % 100 arasında değişir. Örneğin, Hispaniola yerli nüfusu, MS 1492 'de Kolomb geldiği zaman, 8 milyondan ı 535'te sıfıra düştü. 1875 'te Avustralya'yı ziyaretten dönen bir Fiji şefi Fiji'ye kızamığı getirdi, ( 1791 'de Avrupalıların ilk ziyaretiyle başlayan salgın hastalıklar yüzünden Fijililerin çoğu öldükten sonra) o tarihte hala hayatta olan Fijililerin dörtte biri kızamıktan öldü.

Kaptan Cook ile birlikte gelen frengi, bel soğukluğu, verem ve gripten sonra 1804 'te görülen büyük bir tifo salgını ile birlikte sayısız "küçük" salgınla Hawaii'nin nüfusu 1779 'da yarım milyon iken, çiçek hastalığının Hawaii'ye ulaştığı ve hayatta kalanlardan 10 000'inin ölümüne yol açtığı 1853 yılında 84.000'e düştü. Bu örnekler neredeyse böyle sonsuza kadar uzatılabilir.