İnsanlık tarihinin en büyük salgını I. Dünya Savaşı'nın sonunda 21 milyon insanın ölümüne yol açan grip salgınıydı. Kara Ölüm (hıyarcıklı veba) 1 346 ile 1 352 tarihleri arasında Avrupa nüfusunun dörtte birinin ölümüne yol açtı, bazı kentlerde ölüm oranı % 70'i buluyordu. I880'lerin başlarında Kanada Pasifik Demiryolları 'nın inşası sırasında, Saskatchewan 'dan geçen raylar döşenirken, daha önce beyazlarla ve beyazların mikroplarıyla pek karşılaşmamış olan o bölgenin Amerikan yerlileri her yıl % 9 gibi inanılmaz bir oranla tüberkülozdan öldüler.
Sürekli tek tek birilerinin hastalanması şeklinde değil de salgın şeklinde gelen bulaşıcı hastalıkların bazı ortak özellikleri vardır. İlki n, hastalığa yakalanmış bir kişiden, onun çevresindeki sağlıklı kişilere çok çabuk bulaşırlar, sonuçta kısa bir zamanda bütün nüfus hastalığı kapar. İkincisi, bunlar şiddetli, "akut" hastalıklardır: Kısa bir zaman içinde ya ölür ya tamamıyla iyileşirsiniz. Üçüncüsü, hastalıktan kurtulacak kadar şanslı olanlarımız antikor üretirler, bu antikorlar bize uzun süre, belki de ömür boyu bu hastalığa karşı bağışıklık kazandırırlar. Son olarak, bu hastalıklar daha çok insanlarda görülür; hastalığa yol açan mikroplar genellikle toprakta ya da başka hayvanlarda yaşamazlar.
Az nüfuslu küçük kabilelerin durumu onların niçin dışardan gelen hastalıkları yaşatamadığını açıkladığı gibi kendilerinin ziyaretçilere aktaracak kendi salgınlarını niçin geliştiremediklerini de açıklar.
Sürekli tek tek birilerinin hastalanması şeklinde değil de salgın şeklinde gelen bulaşıcı hastalıkların bazı ortak özellikleri vardır. İlki n, hastalığa yakalanmış bir kişiden, onun çevresindeki sağlıklı kişilere çok çabuk bulaşırlar, sonuçta kısa bir zamanda bütün nüfus hastalığı kapar. İkincisi, bunlar şiddetli, "akut" hastalıklardır: Kısa bir zaman içinde ya ölür ya tamamıyla iyileşirsiniz. Üçüncüsü, hastalıktan kurtulacak kadar şanslı olanlarımız antikor üretirler, bu antikorlar bize uzun süre, belki de ömür boyu bu hastalığa karşı bağışıklık kazandırırlar. Son olarak, bu hastalıklar daha çok insanlarda görülür; hastalığa yol açan mikroplar genellikle toprakta ya da başka hayvanlarda yaşamazlar.
Bu dört özellik de Amerikalıların kızamık, kızamıkçık, kabakulak, boğmaca, çiçek gibi akut, salgın çocuk hastalıkları olarak çok iyi tanıdıkları hastalıklar için geçerlidir. Bu dört özelliğin bir araya geldiği zaman hastalığın niçin salgın şeklinde kendini gösterdiğini anlamak kolaydır. Basitçe söylersek şöyle dememiz gerekir: Mikropların hızla yayılması ve belirtilerin hızla ilerleyişi, belli bir bölgede yaşayan herkesin kısa zamanda hastalık mikrobunu alacağı ve kısa bir süre sonra ya öleceği ya da iyileşip bağışıklık kazanacağı anlamına gelir. Hayatta kalanlar arasında hastalığa tekrar yakalanabilecek kimse kalmaz. Ama mikrop ancak canlı insanların vücutlarında yaşayabildiği için hastalık da ortadan kalkar, yeni doğmuş bebekler hastalığa yakalanma çağına gelinceye kadar görülmez -bir de dışardan gelen biri hastalığı getirip yeni bir salgın başlatincaya kadar.
Bu tür hastalıkların nasıl salgın haline geldiğini gösteren klasik bir örnek Faeroe Adaları adı verilen yalıtılmış Atlas Okyanusu adalarında kızamığın hikayesidir. Faeroe Adaları 'na 1781 'de çok şiddetli bir kızamık salgını geldi ve geçti, bir daha kızamık görülmedi, ancak 1 846'da Danimarka'dan gelen bir gemiyle bu mikrobu taşıyan bir marangoz yeniden getirdi. Üç ay içinde hemen hemen bütün Faeroe halkı (7782 kişi) kızamığa yakalandı, ölen öldü, kalan kaldı, bir sonraki salgına kadar kızamık virüsü bir kez daha ortadan yok oldu. Araştırmalar bize yarım milyondan az nüfuslu herhangi bir toplulukta kızarnığın ortadan kalması olasılığının bulunduğunu gösteriyor. Ancak kalabalık nüfuslu topluluklarda hastalık bir bölgeden ötekine geçip ilk hastalık bölgesinde yeterince bebek doğana ve böylece kızamık geri dönene kadar yaşayabilir.
Faeroe Adaları'nda kızamık için geçerli olan durum dünya üzerinde bizim tanıdığımız başka bulaşıcı akut hastalıklar için de doğrudur. Hastalıkların yaşaması için yeterince kalabalık ve yeterince yoğun nüfuslu insan topluluklarına gerek vardır, ancak o durumda hastalık tam gerilemeye başlamadan önce hastalığa yakalanmaya hazır çok sayıda yeni doğmuş bebek bulabilir. Bu yüzden kızamık ve benzeri hastalıklar kalabalık hastalığı olarak da bilinir.
Kalabalık hastalıklarının küçük topluluklarda yaşayamayacağı çok açıktır, ne avcı/yiyecek toplayıcıları arasında ne de orman açıp kök yakan çiftçiler arasında yaşayabilir. Amazon Bölgesi yerlilerinin ve Büyük Okyanus Adaları 'nda yaşayanların çağımızdaki acı deneyimlerinin de doğruladığı gibi, dışardan gelen bir ziyaretçinin getirdiği bir salgın hastalık neredeyse küçük bir kabilenin tamamını yeryüzünden silebilir -çünkü o mikroba karşı vücudunda antikor olan hiç kimse yoktur. Örneğin, 1902 kışında Active adlı balina gemisiyle bir gemicinin getirdiği dizanteri salgını yüzünden Kanada'nın kuzey denizinde Southampton Adası 'nda çok yalıtılmış halde yaşayan 56 Sadlermiut Eskimosundan 51 'i öldü. Ayrıca kızamık gibi, bizim öteki "çocukluk" hastalığı olarak bildiğimiz bazı hastalıklardan yetişkinlerin ölme olasılığı çocuklarınkine göre daha yüksektir ve kabiledeki bütün yetişkinler hastalığa yakalanma tehlikesi altındadır. (Oysa günümüzde yetişkin Amerikalılar pek ender kızamığa yakalanırlar çünkü çoğu ya çocukluğunda yakalanmıştır ya da kızamığa karşı aşı olmuştur.) Kabiledeki insanların çoğunu öldürdükten sonra salgın ortadan yok olur.
Az nüfuslu küçük kabilelerin durumu onların niçin dışardan gelen hastalıkları yaşatamadığını açıkladığı gibi kendilerinin ziyaretçilere aktaracak kendi salgınlarını niçin geliştiremediklerini de açıklar.