Thursday, April 14, 2016

Ansiklopedi Çubuğu ve Ölümsüzlük


“O dünya ne kadar sürecek peki?”

“Sonsuza dek.”

“Anlayamıyorum” dedim. “Nasıl sonsuza dek? Bünyenin bir sınırı var. Bünye öldüğünde beyin de ölür. Beyin ölürse de bilinç sona erer. Öyle değil mi?”

“Değil. Düşüncenin bir zamanı yoktur. Bu düşünce ile rüyanın farklı noktasıdır. Düşünce dediğimizle bir an içerisinde her şeyi görebilmek mümkündür. Sonsuzu tecrübe etmek de mümkündür. Bir kapalı devre oluşturup sonsuza dek onun içerisinde dönüp durmak da mümkündür. Düşünce böyle bir şeydir işte. Rüya gibi ortasında kesilivermez. Ansiklopedi çubuğu gibidir.”

“Ansiklopedi çubuğu?”

“Ansiklopedi çubuğu bir bilim adamının icat ettiği bir teorik oyundur. Ansiklopediyi bir kürdana sığdırmaya dayanır. Nasıl olabilir sence?”

“Bilemiyorum.”

“Basit, bilgiyi, yani ansiklopedinin metnini tamamen sayılara çevirirsin. Her harf iki haneli bir sayıya dönüştürülür. A 01, B 02 gibi. 00 boşluktur, aynı şekilde nokta ve virgül de sayılaştırılır. Bunun üzerine uzun mu uzun kesirli sayılar ortaya çıkar. ‘0.17320000631’ gibi. Sonra bu sayıyı kürdanın denk gelen kısmına nokta olarak yerleştirirsin. Şöyle ki, 0.50000’a denk gelen kısım kürdanın tam ortasıdır. 0.3333 olursa başından üçte biri kadar mesafedeki noktadır. Anladın mı?”

“Evet.”

“Böylece üst üste kürdanın üzerinde uzun bilgiler işlenir. Elbette bunu nihayetinde teorik olarak düşün, gerçekte mümkün değildir. O kadar ayrıntılı noktaları işlemek bugünkü teknolojiyle mümkün değil. Fakat düşünce dediğimiz şeyin niteliğini anlaman için yeterli olur herhalde. Zaman kürdanın uzunluğudur. İçerisine işlenen bilgilerin miktarı kürdanın uzunluğuyla alakalı değildir. İstediğin kadar uzatabilirsin. Sonsuza yaklaştırmayı bile başarabilirsin. Sona ermez. Anlıyor musun? Sorun yazılımla ilgilidir. Donanımın bununla hiçbir alakası yoktur. İster kürdan, isterse 200 metre uzunluğunda bir ahşap, hatta ekvator çizgisi olsun hiçbir şekilde fark etmez. Senin vücudun ölse, bilincin yok olup gitse bile, düşüncen bir an önceki noktayı yakalar, sonra da o noktayı sonsuza kadar dilimlemeye başlar. Havada uçan okla ilgili eski paradoksu anımsa lütfen. Şu ‘uçan ok duruyordur aslında’ lafını. Vücudun ölümü uçan oktur. Bu senin beynini hedefleyerek düz bir çizgi üzerinde ilerler. Bundan hiç kimse kaçamaz. İnsan bir gün gelir ölür, vücudu mutlaka çöker. Zamansa önünde okla ilerler. Fakat az önce de söylediğim gibi, düşünce zamanı sonsuza dek parçalar. İşte o yüzden sözünü ettiğim paradoks gerçekte vardır. Ok hedefine ulaşmaz.”

“Yani” dedim. “Ölümsüzlük.”

“Evet, öyle. Düşüncenin içindeki insan ölümsüzdür. Aslında ölümsüz olmasa bile, ölümsüzlüğe çok yakındır. Sonsuz yaşam demek daha doğru olur.”

“Araştırmanın esas amacı da buydu öyleyse.”

“Hayır, öyle değil” dedi profesör. “Başlangıçta ben de farkında değildim. En başta tamamen merakla başladığım bir araştırmaydı. Fakat araştırma ilerledikçe bir anda kendimi bu noktada buldum ve keşfettim. İnsanoğlu zamanı uzatarak değil, zamanı parçalayarak ölümsüzlüğe ulaşabilir.”