“O dünya ne kadar
sürecek peki?”
“Sonsuza dek.”
“Anlayamıyorum”
dedim. “Nasıl sonsuza dek? Bünyenin bir sınırı var. Bünye öldüğünde beyin de
ölür. Beyin ölürse de bilinç sona erer. Öyle değil mi?”
“Değil.
Düşüncenin bir zamanı yoktur. Bu düşünce ile rüyanın farklı noktasıdır. Düşünce
dediğimizle bir an içerisinde her şeyi görebilmek mümkündür. Sonsuzu tecrübe
etmek de mümkündür. Bir kapalı devre oluşturup sonsuza dek onun içerisinde
dönüp durmak da mümkündür. Düşünce böyle bir şeydir işte. Rüya gibi ortasında
kesilivermez. Ansiklopedi çubuğu gibidir.”
“Ansiklopedi
çubuğu?”
“Ansiklopedi
çubuğu bir bilim adamının icat ettiği bir teorik oyundur. Ansiklopediyi bir
kürdana sığdırmaya dayanır. Nasıl olabilir sence?”
“Bilemiyorum.”
“Basit, bilgiyi,
yani ansiklopedinin metnini tamamen sayılara çevirirsin. Her harf iki haneli
bir sayıya dönüştürülür. A 01, B 02 gibi. 00 boşluktur, aynı şekilde nokta ve
virgül de sayılaştırılır. Bunun üzerine uzun mu uzun kesirli sayılar ortaya
çıkar. ‘0.17320000631’ gibi. Sonra bu sayıyı kürdanın denk gelen kısmına nokta
olarak yerleştirirsin. Şöyle ki, 0.50000’a denk gelen kısım kürdanın tam
ortasıdır. 0.3333 olursa başından üçte biri kadar mesafedeki noktadır. Anladın
mı?”
“Evet.”
“Böylece üst üste
kürdanın üzerinde uzun bilgiler işlenir. Elbette bunu nihayetinde teorik olarak
düşün, gerçekte mümkün değildir. O kadar ayrıntılı noktaları işlemek bugünkü
teknolojiyle mümkün değil. Fakat düşünce dediğimiz şeyin niteliğini anlaman
için yeterli olur herhalde. Zaman kürdanın uzunluğudur. İçerisine işlenen
bilgilerin miktarı kürdanın uzunluğuyla alakalı değildir. İstediğin kadar
uzatabilirsin. Sonsuza yaklaştırmayı bile başarabilirsin. Sona ermez. Anlıyor
musun? Sorun yazılımla ilgilidir. Donanımın bununla hiçbir alakası yoktur.
İster kürdan, isterse 200 metre uzunluğunda bir ahşap, hatta ekvator çizgisi
olsun hiçbir şekilde fark etmez. Senin vücudun ölse, bilincin yok olup gitse
bile, düşüncen bir an önceki noktayı yakalar, sonra da o noktayı sonsuza kadar
dilimlemeye başlar. Havada uçan okla ilgili eski paradoksu anımsa lütfen. Şu
‘uçan ok duruyordur aslında’ lafını. Vücudun ölümü uçan oktur. Bu senin beynini
hedefleyerek düz bir çizgi üzerinde ilerler. Bundan hiç kimse kaçamaz. İnsan
bir gün gelir ölür, vücudu mutlaka çöker. Zamansa önünde okla ilerler. Fakat az
önce de söylediğim gibi, düşünce zamanı sonsuza dek parçalar. İşte o yüzden
sözünü ettiğim paradoks gerçekte vardır. Ok hedefine ulaşmaz.”
“Yani” dedim.
“Ölümsüzlük.”
“Evet, öyle.
Düşüncenin içindeki insan ölümsüzdür. Aslında ölümsüz olmasa bile, ölümsüzlüğe
çok yakındır. Sonsuz yaşam demek daha doğru olur.”
“Araştırmanın
esas amacı da buydu öyleyse.”
“Hayır, öyle
değil” dedi profesör. “Başlangıçta ben de farkında değildim. En başta tamamen
merakla başladığım bir araştırmaydı. Fakat araştırma ilerledikçe bir anda
kendimi bu noktada buldum ve keşfettim. İnsanoğlu zamanı uzatarak değil, zamanı parçalayarak
ölümsüzlüğe ulaşabilir.”