İlim ve
medeniyetin gelişmesinde, müzâkerenin ve düşüncelerin birleşerek birbirlerini
mayalayıp zenginleştirmesinin büyük yeri vardır. Bir meselenin müzakeresinde
herkes mizacına, birikimine göre, bir tarafını görür. Bunlar müzakere ile ortaya
konunca, herkeste yeni fikir kıvılcımları, uygulama şimşekleri çıkar; feyz
dediğimiz ilmî, manevi bereketlenmeler hâsıl olur. İştirakçiler sadece
bilgileri artmış, ufukları genişlemiş olarak değil, birbirlerine olan güven ve
sevgileri de katmerlenmiş ve amel konusunda yeni bir şevkle donanmış olarak o
cemaatten ayrılırlar.
Bu feyizlenme
insanlık için o kadar önemlidir ki, bir kısım Batılı sosyologlar dünyanın
kenarda kalıp farklı kültürlerle temas kurmamış olan milletlerin, medeniyet
geliştiremediklerini, basit bir seviyede kaldıklarını söylerler. Buna
Eskimoları, dış dünya ile temastan önceki hâlleri ile Japonları, Polonezleri
vs. örnek gösterirler. Şu halde, eş-dostların, akrabaların, komşuların,
meslektaşların kendi aralarında teşkil edecekleri nezîh, ilmî cemaatler,
sohbetler ilmimizi, feyzimizi, Allah nezdindeki değerimizi artıracaktır.
Radyo, televizyon
ve her köşe başında mantar gibi biten sağlıksız kahvehane ve eğlence yerlerinin
insanları iyice ferdileştirip yalnızlaştırdığı günümüz şartlarında, üzerinde
durduğumuz, küçük samimi dost guruplarına şiddetle ihtiyaç vardır.
Bu çeşit gruplara
imkân sağlayan evler sayıca arttıkça ve hatta evlerimizin her biri, aile efradı
ve yakınları için bu manada hizmetlere şuurla yöneldikçe, bir başka ifade ile,
hususî evlerimiz, -ayet-i kerimenin emrine uygun şekilde- kıble kılındıkça,
milletçe içine düştüğümüz atalet ve geriliklerden kurtuluşumuz kesinlik
kazanacaktır.