Resûlullah, İslam’a girenlere, her seferinde, ailelerine de İslam’ı öğretmelerini tembih ettiği için, aile fertlerinden bilenlerin, bilip öğrendiklerini bilmeyenlere, yeni yetişenlere öğretmesi bir vazife olmuştu. Bazı açıklamalara göre, Hz. Ömer halife oluncaya kadar, kişi kızını ve küçük kardeşini kendisi okutuyor, büyük olan da zihinlerinin canlılığı sebebiyle büyükten karşılıklı olarak alıyordu. Fetihler artıp, Arap olmayanlar ve çöllerde yaşayanlar da İslam’a girince çocukların sayısı çok arttı. Bunun üzerine Hz. Ömer, çocukların talim ve te’dibi (eğitimleri) için müstakil mektep binalarının inşasını ve muallimlerin tespitini emretti…”
“Bidayetteki bu uygulama, aile fertlerini yetiştirme işinin aile reisinin sorumluluğunda olduğunun ve hatta eğitim işinin öncelikle de, evlerde olması gerektiğinin tespitinde önemli bir delil olarak değerlendirilebilir diye düşünüyoruz. Nitekim Resûlullah, etrafındakileri öğrenmeye teşvik ederken, öğretmeye de teşvik etmiştir. Yani insan, bildiğini, en yakınlarından, ailesinden başlayarak başkasına da öğretecektir.
“Benden bir şey [söz, amel] öğrenip, onu başkasına da, öğrendiği şekilde öğreten kişi(nin yüzünü kıyamet günü) Allah taze kılsın. Nice sonradan öğrenen, bizzat dinleyenden daha iyi kavrar.”