Kadınla istişare meselesini, istişare adabı üzerine, âlimlerin sünnete dayanarak tespit ettiği umumi prensipler muvacehesinde ele almak en doğru yoldur. Bu cümleden olarak, müşavirin “liyakat”ı üzerinde ısrarla, ittifakla durulmuştur. Öyle ise istişare etme ihtiyacı duyulan mesele kadının ihtisas, bilgi ve tecrübesiyle alâkalı değilse, elbette ona müracaat fayda değil, zarar getirebilir. Nitekim Münâvi, “Kadınlara itaat pişmanlıktır.” rivayetini -zayıf olduğuna dikkat çekmekle beraber- “erkeklere ait işlerde” diye kaydeder.
Liyakat açısından erkek, kadından farklı değildir. Bilgi, görgü, ihtisas, tecrübe ve alâka gibi, müracaatı meşru ve gerekli kılan bir vasfı taşımadıkça, sırf “erkek olduğu için” erkeğe müracaat hiçbir âlim tarafından tavsiye edilmemiştir. Yukarıda kaydedilen misallerde, Hz. Şuayb’ın kızının, o meselede bilgi ve dirayet sahibi olduğunu gösteren rivayetleri müfessirler kaydederler.
Şu halde liyakatli olan herkes, kadın veya erkek, istişareye layıktır. Olmayan da değildir, ölçü cinsiyet değil, liyâkattir. Ne var ki, bir beldenin veya bir milletin hâkim kültüründe, kadın, sadece mutfak ve diğer günlük işlere hapsedilir, okuyup mânen-ruhen-ilmen yetişip gelişmesi önlenirse istişare dışı bırakılmaya mahkum edilir. Bu hâlin elbette İslamla bir ilgisi yoktur.