Dünya ve içindekiler, mutlak hakikatleri alıcılar olarak yeterli kapasiteye sahip bulunmadığı ve dünya noksanlıklar diyarı olduğu için bu hakikatler dünyada çok defa izafileşir. Dolayısıyla, belki dünya ve insanlar açısından hem mutlak manâda hem de nisbetler perspektifinde dünyada çirkin güzelden, kötü iyiden, murdar temizden, bu çerçevede inançsız inanandan, münafık samimiden, değersiz değerliden, haram iş ve haram kazanç helâl iş ve helâl kazançtan, yanlış inanç, düşünce ve davranış doğrusundan daha fazladır. Dolayısıyla, sayı fazlalılığına, yani kemiyete (niceliğe) bakarak hüküm vermek yanlıştır; önemli olan keyfiyettir (nitelik). Bazen bir toplumda tek bir insan doğruyu temsil edebilir. Dolayısıyla, (görüşe ve istişareye açık izafî, zamana ve zemine bağlı doğrular dışında) bir şeyin doğruluğu, sayıyla, onu doğru görenlerin çokluğuyla ölçülmez. Doğrunun, gerçeğin kaynağı, kendisi Mutlak Hakk olan Allah’tır. Aksi düşünce ve davranış, insanlar için genel manâda felâh (kurtuluş) değil, felâket getirir. Tarih gibi, dünyanın mevcut hali de buna şahittir.