Küfrün çeşitleri veya şubeleri vardır. Bir küfür şekli vardır ki, cehaletten kaynaklanır. İman hakikatlerini bilmez, bilmediği için inkâr eder. Bu tür küfrün izalesi kolay olabilir. Fakat cehaletin de mertebeleri sözkonusudur. Bazı cahil vardır, bilmez ve bilmediğinin farkındadır, dolayısıyla anlatılınca kabûl eder. Bazı cahil vardır, bilmez ve bilmediğini de bilmez. Bu cehaletin giderilmesi zordur. Bazı cahil vardır, hem bilmez, hem bilmediğini bilmez, hem de kendisini bilir zanneder. İşte bu tür cehalet bilhassa enaniyet ve inatla birleşince, giderilmesi mümkün olmaz. Cehaletten kaynaklanan küfür sözkonusu ikinci, özellikle üçüncü tür cehalete dayanırsa, onun izalesi, Cenab-ı Allah’ın çok husu-sî rahmeti imdada yetişmezse mümkün değildir.
Küfrün bir diğer çeşidi, iman hakikatlerini bilir, fakat kabûl etmez.Kabûl etmemenin arkasında pek çok sebep bulunabilir. Kabûl etmeme, günümüzde olduğu gibi ‘bilim’e dayanırsa, bu tür küfür, ancak bilime dayandırılmasının yanlışlığı ortaya konur ve kâfir de hakperest olursa izale olunabilir. Fakat küfrün ‘bilim’e dayandırılması inat ve ‘bilim insanı’ olmak gibi gibi bir gurur ve kompleksle veya nefiste kara delik halini almış menfaat, statü, şöhret ve mevki gibi menfîliklerle birleşirse, artık o küfür, çok büyük ölçüde onulmaz bir hal almış demektir.
Bir diğer küfür çeşidi, aklen kabûl eder, fakat iman etmez. Aklî kabûlle iman farklıdır. İmanın yeri kalbdir; dolayısıyla bir hakikati aklen kabûl etmek, onu tasdik manâsına gelmez. Böyle bir küfür, yukarda zikredilen imana mâni faktörler sözkonusu olursa, yine izalesi çok zor olur. O faktörleri kıracak hadiselerin yaşanması veya durumların ortaya çıkması, ekstradan İlâhî yardım veya Rahîmiyet tecellileri, bu küfrü kırabilir.
Bilmeye dayanan üçüncü bir küfür çeşidi, tasdik eder, fakat imanı ve İslâm’ı benimsemez, onun tarafını tutmaz. Birtakım sâiklerle küfürde, küfrü seslendirmede ve kâfir gibi yaşamada devam eder. Bu da, yine önceki paragrafta ikinci tür küfürle ilgili olarak arzedilen faktörler ışığında değerlendirilebilir.