Wednesday, October 22, 2014

İş Bölümü

Cenab-ı Hakk’ın, âlemin yaratılışında geçerli ve taksimü’l-âmâl (iş bölümü) kaidesinden akan gelişme, ilerleme ve kemâle erme kanunu içinde, rıza ve işareti bulunmaktadır. Yani Cenab-ı Hak meselâ canlı vücutlarda, zigot hâlinden itibaren hücreleri bile çoğaltırken iş yapacakları yerlere göre ayrı özellikte geliştirir; adeta uzmanlaştırır. Arı kovanında olsun karınca cemaatinde olsun, birer iş bölümü ile karşılaşırız. Arzın toprak ve iklim şartlarına göre her şeyin iş bölümü içinde sanki uzmanlığına uygun bir iş yapmakta olduğunu görürüz. Demek ki, nizamı böyle kurduğuna göre, bizim için de razı olacağı durum budur. Hem de fenn-i hikmet kütüphanesi olarak önümüze koyduğu bu âlemdeki bu şekil icraatından bize, “Siz de böyle davranın!” diye bir işaret vermektedir.

Ama her nedense biz bu işarete itaat etmemiş ve o ilâhi rızayı kazanamamışız... Çünkü taksimü’l-a’mâli (iş bölümü) gerektiren ilâhî hikmetin, inayet eliyle insanın mahiyetine ekmiş olduğu istidat ve meyillere göre fıtrî şeriatın farz-ı kifayesi hükmünde olan fenlerin, sanatların ve sanayiin öğrenilip icra ve tatbik edilmesine dair mânevî bir emir vermişken, suistimâl ederek o istinat ve kabiliyetlerden doğan meyillere kuvvet ve medet verici olan şevki, bu yalancı hırsla ve şu riya ve gösterişin başı olan üstünlük meyli ile zayi edip söndürdük.

Kabiliyet ve isteğimize uygun şekil fıkıh veya hadis veyahut tefsir gibi bir ilim dalında mütehassıs olacağımıza on iki ilimde de söz sahibi olacağım diye ömür tüketenler, esas derinleşip uzmanlaşacağı alandan uzaklaşş oldular. Artık, Ebû Hanifeler, Buhârîler, Gazzâliler yetişmez oldu.

Elbette isyan eden cehenneme müstahak olur. Biz de bu hilkat, fıtrat, yaradılış denilen bu fıtrî şeriatın emirlerine sarılmadığımızdan dolayı cahillik cehennemi ile azaba dûçâr olduk. Bu azaptan bizi kurtaracak, taksimü’l-a’mâl kanunu ile amel etmektir. Zira geçmiş, salih âlimlerimiz, taksimü’l-a’mâle uygun hareket ederek ilim cennetlerine dahil olmuşlardır.