Saturday, October 25, 2014

Soru

Eğer desen: “Biz görüyoruz ki, dinsizlerin veya doğru ve sağlam bir dini olmayanların, hâlleri düzgün ve muazzam?

Cevap: O adalet ve intizam; ehl-i din olan peygamberlerin ve digger mürşitlerin ikazları ve irşatları vesilesiyledir. Evet o adalet ve faziletin esasları peygamberlerin tesis etmeleriyledir. Demek, peygamberler esasları ve maddeleri ortaya koymuşlardır. Onlar da o esasları ve fazilet düsturlarını ele alıp onların üzerinde işlediklerini işlemişlerdir. Yani ilk insan olan Hazreti Âdem ilk peygamber olduğu ve ondan sonra da binlerce peygamber geldiği için ilk andan itibaren insanlara iman esasları ile beraber adalet, hak, hukuk ve medeniyet prensipleri de onlarla gelmiştir.

Her ne kadar insanlar iman esaslarını inkâr etseler de örf, âdet ve gelenek hâlinde kalan o peygamberlerin getirdikleri sosyal prensipleri Kabul edip yaşayışlarının bir parçası olarak devam ettirmişlerdir. Onun için her kâfirin her sıfatı kâfir değildir. Evrensel değerler hâlinde gelen vasıfları insanlar kâfir olsalar bile kabullenmişlerdir. Zaten bu güzel vasıfların evrensel olması, her topluma gelen yüz yirmi dört bin ve bir rivayette iki yüz yirmi dört bin peygamberin aynı prensipleri aynı şekilde telkin etmesiyle mümkün olmuştur. Yoksa bütün insan toplulukları, belli bir merkeze birer temsilci göndererek bu prensipler üzerinde anlaştıktan sonra bu prensipler evrensel değer olarak cihana ilân edilmiş değildir.


İnsanların yine dinlerden istifade ile ortaya koydukları nizamları, medeniyetleri ve saadetleri, muvakkattır. Yani bir cihetten ayakta ve müstakim gibi görünürken, çok cihetlerden de yıkılmaya meyilli ve hazır vaziyettedir. Yani her ne kadar sureten ve maddeten, sözle ve yaşayış bakımından muntazam gibi olsa da; fakat iç yüzü açısından, mânevî yönü bakımından da bozuk ve karışık vaziyettedir.