Muhabbete gelince, o da belâlı bir musibettir. İnsan öylelerine gönül verir, öylelerine bağlanır, öylelerinin arkasına ümitle düşer ki, onlar onu tanımaz, yüzüne bakmaz ve giderken de “Allah’a ısmarladık” demeden çeker giderler. Evet, gençliğin, gücün, kuvvetin, tâkatin giderken sana “Allah’a ısmarladık” bile demeden çekip gittiler. Hayat arkadaşın, annen, baban, evlâdın da giderken sana “Allah’a ısmarladık” demeden çekip gidiyorlar. Öyle ise, muhabbet dahi belâlı bir musibet oluyor. Kötüye kullanıldığı zaman insanın başına neler neler açıyor. Hele bazen insan, gönül verdiği, ümitle bağlandığı şeye o türlü bağlanır. Ona gönlünü öylesine verir ki, bütün bütün onun kulu-kölesi olur. Ona öyle bağlanmıştır ki, muhabbet onu kör ve sağır etmiştir de mâşuku, mahbubu, mâbudu aleyhinde söylenen hiçbir şeye kulak vermez ve ona ait fena ve zevalden hiçbir şeyi görmez.
İşte bütün şirkler, puta tapmalar, Allah’a karşı eş ve ortak koşmalar bu duyguyla meydana gelmiş ve zamanla korkulan ve sevilen şeyler birer mâbud hâline getirilmişlerdir.
İşte bütün şirkler, puta tapmalar, Allah’a karşı eş ve ortak koşmalar bu duyguyla meydana gelmiş ve zamanla korkulan ve sevilen şeyler birer mâbud hâline getirilmişlerdir.