Tuesday, August 1, 2017
Dönemleri Aydınlatan Edebi Eser Üretmenin Zorluğu Hakkında
Dönemlerini aydınlatarak geçmişe ve aynı zamanda geleceğe ışık tutan hatıra ya da uyarı niteliğinde bir edebiyat eseri yaratmadan evvel, yazarlar da uzunca bir gözlem sürecine gereksinim duyarlar kimi zaman. Kimi zaman büyük felaketler süratli biçimde evrensel bir edebiyatın doğmasına neden olabilirler: Birinci Dünya Savaşı ya da Holokost'ta olduğu gibi.
Erich Maria Remarque'nin All Quiet On the Western Front adlı eseri 1929 yılında yayımlanmıştı. Primo Levi'nin Se questo e un uomo'da anlattığı hikâyeler ve Paul Celan'ın Todesfuge [Ölüm Fügü] adlı şiiri de (Rumence çevirisiyle) 1947 yılında yayımlandılar. Kimi zaman, yankılar o kadar süratli dağılmadı. İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman sivillerinin çektiği acıları dile getiren edebiyatın okurunu bulması yarım yüzyıldan daha fazla bir süre gerektirdi ve ancak 1999 yılında W. G. Sebald'm İngilizce'de On the Natural History of Destruction [Yıkımın Doğal Tarihi] adıyla basılan derlemesinin ve 2002 yılında Jörg Friedrich'in The Fire [Ateş] adlı eserinin yayımlanmasıyla gerçekleşti. Latin Amerika ülkelerinde despotluk hâkimiyeti altında geçen senelere verilen imgesel tepki, özgül bir edebi tür oluşturdukları öne sürülebilecek ürünler doğurdu. 1968 yılında, Carlos Fuentes bu diktatörlüklerin kurgusal anlatımlarından oluşan Los padres de la patria [Baba Topraklarının Babaları] adında bir antoloji derlemeyi düşünerek bazı romancı arkadaşından ülkelerinin diktatörü üzerine yazmalarını istedi. Ancak, ne yazık ki, Fransızların duruma gayet uygun bir deyişle "l'embarras du choix" [zenginlikten utanç] olarak nitelendirdiği bir diktatör bolluğuyla karşılaştılar. Fuentes Meksika'daki General Santa Anna üzerine, Miguel Otero Silva Venezüella'daki Juan Vicente Gomez, Alejo Carpentier Küba'daki Gerardo Machado, Augusto Roa Bastos Paraguay'daki José Rodríguez de Francia ve Julio Cortázar da Arjantin'deki Eva Perón üzerine yazacaktı. Proje ne yazık ki hiçbir zaman hayata geçirilemese de, pek çok yazar Fuentes'in teklifini kabul etti. Seneler sonra, Augusto Roa Bastos Yo el Supremo [Ben, En Yüce] adlı romanını yayımladı ve kötü şöhretli bir diktatörle ne övünen ne de ondan yakınan az sayıdaki ülkeden biri olan Kolombiya'nın yerlisi Gabriel García Márquez, El Otono der Patriarca adlı eseri için için karma bir figür icat etti. Örneğin, Irak Savaşı, sürgün edilmiş Iraklı yazarlar Mahmud Said (Saddam City [Saddam Şehri]) ve Jinan Jassem Al- Halawi'ye (Hot Zones [Sıcak Kuşaklar]) ait birkaç roman dışında Arapça konuşan dünyada kendi edebiyatını henüz üretemedi. Iraklı şair Muhammed Mazlum "bir diktatörlüğü emperyal bir iktidarın karşısına koyan bir savaş" üzerine yazmanın belki de imgesel olarak zor olduğunu ve mevzu hakkındaki az sayıdaki metnin edebi yaratımlar olmaktan ziyade koşulların doğurduğu duyguların birer ifadesi olduğunu belirtir. Suriyeli şair Abid İsmail'e göre sorun mevzunun muğlaklığından kaynaklanmaktadır. "Yazarlar iki arada bir derede kalmış gibi hissediyorlar kendilerini: Savaşı suçlayacak olurlarsa birçok Iraklı ve Arap entelektüel tarafından diktatörlüğü [Saddam'ın] savunmakla suçlanacaklar; yok eğer savaşı haklı çıkarırlarsa, bu sefer de işgali yeğlemekle suçlanacaklar." Bazı Arap entelektüelleri de İsmail'in endişesini tekrarlar: Günbegün daha çok kan akıtan, kaosu daha da tırmandıran ve Irak insanları arasındaki ayrımı daha da derinleştiren bir savaşta, hiç kimsenin komşusunu anlar gibi görünmediği ve herkesin tekrar tekrar harcı tuğlayla karıştırdığı bir savaşta, katlin durması gerektiğine ilişkin aşikâr hükmün dışında sağlıklı bir bakış açısı ortaya konamaz. Irak'taki savaşı saran sessizlik, belki de, şiirsel bir yanıt vermenin derhal mümkün olmadığını kabul edip beklenti içinde olan bir sessizliktir.