Monday, August 7, 2017

"Peki şimdi, ne yapacağız biz böyle barbarsız?"



Daha iyi, daha mutlu bir dünya istediğimizi söylediğimizde, genellikle özel olarak kendimiz için daha iyiyi ve daha mutluyu kastederiz. Her nasıl oluyorsa, kötülüklerimizin kabahati her zaman ya komşumuzda, ya işgalcide, ya yoldan çıktığı için içimizden birinde ya da surların dışında pusuda bekleyen düşmanda, zorla içeri girmekle bizi ebediyen tehdit eden Barbarlarda yatar. Konstantinos Kavafis, ünlü bir şiirinde, artık Barbar diye bir şey olmadığının bize ansızın söylenebileceği bir günün gelebileceğini belirtir. "Peki şimdi, ne yapacağız biz böyle barbarsız?" diye sorar Kavafis. "Bir türlü çözüm yoluydu bizim için bu insanlar."
Düşman olan öteki, çok uzun zamandır "bir türlü çözüm yolu"dur. Kendimizi ondan daha iyi korumak için giderek mükemmelleştirilen toplumsal mekanizmalar kurarız, fakat barbar tehlikesini engelleme gayesiyle diktiğimiz bu koruyucu aygıtlar, genellikle, mutlu bir azınlık dışında, içimizden çoğu kişiyi de dışlamaktadır.
En eski avcı-toplayıcı toplumlardan günümüzün engin çokuluslu şirketlerine, Yunan demokrasisinden ve Inkaların ittifak ağından feodalizmin serflik sistemine ve XIX. yüzyıl Sanayi Devrimi'ne, Roma ve Çin imparatorluklarından Stalin ve Üçüncü Reich'ın hapishane rejimlerine, bu mekanizmalar birçok kereler değişmiştir. Aristoteles için, böylesi bir toplumsal yapıya sahip olmamak, polis'in dışında yaşamak ve onun themites’ine tabi olmamak -diğer bir deyişle, taştan yapılmış şehir devletin dışında var olmak ve kelimelerin yazıya geçirdiği yasalar ve geleneklere tabi olmamak- Barbarlığın ta kendisiydi.