Friday, August 11, 2017
Kitap Dünyasında 'Şeyleşme' Süreci
Lukâcs'ın şeyleşmeden kastı, deneyimler dünyasının, ticari alışveriş kurallarından türetilen tek boyutlu genellemeler vasıtasıyla sömürgeleştirilmesidir: Yaratıcı hikâyeler dolayımıyla değil, yalnızca, bir şeyin ne kadara mal olduğuna ve bir kimsenin onun için ne kadar ödemek istediğine göre değer ve kimlik biçilmesidir söz konusu olan.
Bu ticari fetişizm, bilinç de dahil olmak üzere insani faaliyetlerin tümünü kapsar ve insan emeğine ve endüstriyel metalara bir tür aldatıcı özerklik yükler, öyle ki, bizlere onların itaatkâr izleyicisi olmak düşer. Honneth bu kavramı, öteki'ne, dünyaya ve kendimize dair algılayışlarımızı da kapsayacak biçimde genişletir, diğer bir deyişle, insanları ve var oldukları alanı yaşayan varlıklar olarak değil de tekil kimliklerden yoksun şeyler ya da nicelikler olarak gören bir toplum anlayışını katar kavrama. Honneth'e göre bu kavramların en tehlikelisi "kendi kendine-şeyleşme"dir ki bu da iş görüşmeleri, şirket eğitim programları, sanal seks siteleri, role-playing video oyunları gibi türlü faaliyette kendimizi diğerlerine sunma biçimimizde kendini gösterir. Ben bunlara, zekâmızı yadsıyan ve hak ettiğimiz yegâne hikâyelerin bizim için önceden sindirilmiş hikâyeler olduğuna bizi ikna eden edilgen okuma alışkanlarını da ekleyeceğim.
Kitabın dünyasında, bu şeyleşme süreci, editöryal çalışma olarak bilinen endüstriyel bir manipülasyon vasıtasıyla gerçekleşir. İngilizce yayım yapan tüm yayıncılık şirketlerine nüfuz eden ve (sistemin İngiliz dili pazarının etkisiyle dünya çapında yayılmasına karşın) diğer dillerde nadiren rastlanan bu endüstriyelleşmiş editöryal çalışma süreci, Honneth'in savında açıkça suçlanan birtakım yanılgılara dayanır. Bunlardan biri, ki en tehlikelisidir, edebi bir metnin "kusursuzlaştırılabilir" olduğunu varsayar: Diğer bir deyişle, yazı Platoncu bir arketipe, ideal bir edebi metin modeline ulaşma çabasında olmalıdır. Bu ideale, profesyonel okuma becerileri sayesinde, bir akortçunun ya da tamircinin görevini üstlenerek metni "kusursuzlaştırmaya" muktedir bir uzmanın, bir editörün yardımıyla erişilebilir. Edebi yaratım, bu suretle özü itibariyle "üretimi devam etmekte olan", hiçbir zaman kapalı ve nihai olmayan ve yayım anında yakalanan bir eser olarak değil ("Artık daha fazla düzeltmemek için yayımlıyoruz," demişti Meksikalı yazar Alfonso Reyes) yazarı tarafından genel hatlarıyla ortaya konan, bir editör tarafından tamamlanan ve muhtelif pazarlama ve satış uzmanlarınca onaylanan bir ürün olarak değerlendirilir.
Anthony Burgess, D. H. Lawrence'in Sons and Lovers adlı romanı için yazdığı eleştiride, bu editöryal çalışma prosedüründen yakınmıştı:
"Bu noktada, Anglo-Amerikan yayımcılık geleneğinden hesap sorulması gerektiğini düşünüyorum. Yaratıcı beceriden yoksunluğunu sanatsal beğenisiyle telafi etmiş editör, şimdiye kadar gereğinden fazla övgü aldı. Kimilerimiz Thomas Wolfe'un Maxwell Perkins'in nüfuzu altına girmeden önce ne yazdığını ya da Catch-22'nun The New Yorker'ın eski editörünün editöryal ustalığı onu biçimlendirmeden önceki halini bilmek istiyor.
Editörler hiçbir zaman orkestra partisyonlarını ya da panoramik resimleri düzeltip değiştirmiyorlar; romancılar neden sanatından anlamayan sanatçılar yerine konuyor ki?"