Birinci Dünya Savaşı’nda İslâmiyet’in son güçlü kalesi Osmanlı
Devleti’ni yıkıp müslümanları perişan edenler, İkinci Dünya Savaşı’nda
buna bir ceza olarak kaderin takdiriyle hunharca birbirlerine girdiler.
Bu savaş en şiddetli zulümlere ve en müthiş istibdatlara sahne olarak,
merhametsiz tahribat ile tek bir düşman yüzünden yüzlerce masum
perişan edildi...
– Mağlup olan devletler ve milletler dehşetli ümitsizliklere düştüler...
– Galipler de dehşetli telaşlara kapıldılar. Hâkimiyetlerini muhafaza
edememe ve büyük tahribatlarını tamir edememelerinden gelen
dehşetli vicdan azaplarının acıları içindeler...
– Bu hengâmede dünya hayatının bütün bütün fânî olduğu ve
medeniyet fantaziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olduğu herkese açıkça
göründü...
– İnsanın fıtrat ve yaratılışındaki yüksek istidat ve kabiliyetler,
hem insanın yüce ve yüksek mâhiyeti, bu savaşta olanlar karşısında
umumî bir surette ve dehşetli şekilde yaralandı...
***
Üstad, Kadir Gecesi’nde kalbine doğan uzun ve geniş bir hakikate
bu mektubunda pek kısaca işarette bulunmaktadır:
İnsanlar;
– İkinci Dünya Harbi’nin eşedd-i zulüm ve istibdadı ile..
– Merhametsiz tahribatiyle..
– Bir düşmanın yüzünden yüzer masumu perişan etmesiyle..
– Mağlupların dehşetli me’yûsiyetleriyle..
– Galiplerin dehşetli telaş.. ve hâkimiyetlerini muhafaza edememe
ve büyük tahribatlarını tamir edememelerinden gelen dehşetli vicdan
azaplarıyla..
– Dünya hayatının bütün bütün fânî ve muvakkat olmasıyla..
– Medeniyet fantaziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olduğu herkese
açıkça görünmesiyle..
– Fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidatların, mâhiyet-i insaniyenin
umumî bir surette dehşetli yaralanmasıyla..
– Ebed-perest hissiyat-ı bâkıye ve fıtrî aşk-ı insâniyenin heyecan
içinde uyanmasıyla..
– Gaflet ve dalâletin, sert ve sağır olan tabiatın, Kur’ân’ın elmas
kılıcı altında parçalanmasıyla..
– Gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı, en geniş perdesi olan
siyasetin yeryüzünde pek çirkin, pek gaddarâne hakikî sureti görünmesiyle;
Elbette insanlar, fıtratlarının gerçekten sevdiği ve aradığı bâki
hayatı bütün kuvvetleriyle arayacaklardır. Bu hususta da, âhiret
mevzuunu kat’î ve şüphesiz delillerle müjde verip anlatan Kur’ân-ı
Hakîm’dir. Eğer insanoğlu bütün bütün aklını kaybetmezse ve maddî
ve mânevî bir kıyamet başlarında kopmazsa; –fıtratın gereği olarak–
yeryüzünün kıtaları ve hükümetleri, Kur’ân’ı arayacak ve hakikatlerini
anladıktan sonra da bütün ruh u canlarıyla sarılacaklardır.
***
Üstad Hazretleri, Kadir Gecesi’nde kalbine gelen ve gayet özetle
anlattığı bu mühim meselede netice olarak;
“ İkinci Dünya Savaşı’nın arkasından, ‘Dünya hayatının bütün
bütün fânî ve muvakkat olması’ ve ‘medeniyet fantaziyelerinin aldatıcı
ve uyutucu olduğu umuma görülmesiyle’ ve (…..); insanlığın mecâzî
sevgilisi olan dünya hayatının böyle çirkin ve geçici olmasından, nev-i
beşer, insan fıtratının hakikî sevdiği ve aradığı bâkî ve edebî bir hayatı
(âhireti, cenneti) bütün kuvvetiyle arayacak!” diyor.
Bu tesbit bilhassa 1990’larda Sovyetlerin dağılmasıyla apaçık
kendisini gösterdi. Ama bu gelişmelere karşı, Üstad Hazretleri’nin
ikazına rağmen İslâm Dünyası hazırlık yapmadığı için, insanlığın bu
dînî ihtiyacına güzel cevap veremedi. Onun için her millet kendi eski
dinlerine dönüş yaparak bu fıtrî ihtiyacı tatmin yolunu seçti. Acaba
aradıklarını bulabildiler mi? Bizim her dilde yayınlar yaparak, arayış
içinde olanlara yol göstermemiz lâzımdır.
Bunun için de Kur’ân’dan istihraç edilen, Kur’ân’dan istinbat
edilen, Kur’ân’ın sünuh.tı olan ve Kur’ânî ilhamlarla yazılan
Risale-i Nur Külliyatı’nı tam bir devâ ve hazine bilerek insanlığın
imdadına koşmamız gerekmektedir.