Thursday, July 10, 2014

Risalenin Gücü

Image result for risale



1963’lerde İzmir’de Risale-i Nur derslerine devam etmeye başladım. O zaman Ahmet Feyzi Ağabey ve Avukat Necdet Doğanata derslere gelir, Risaleler’den bir paragraf okunduktan sonra “Buradan ne anladık?” diye sorarlardı. Çok güzel izahlar ortaya çıkardı. O zaman ben daha İmam Hatip’in orta kısmındaydım. Dayım, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğrenciydi. Ara sıra Bornova’daki yurtlarına ziyarete giderdim. Ziraatta ve tıpta okuyan, evrimci ve materyalist görüşlerle fikri bulanık veya tamamen inkâra sapmış olan arkadaşlarından bazıları bana takılır, biraz da yukarıdan bakarak 

“Tanrı var mıdır, yok mudur?” 

meseleleriyle ilgili sorular sorarlardı. Ben de hep “Hüve Nüktesi” ile ilgili bildiğim ve duyduğum izahlardan bir şeyler aktararak cevap vermeye çalışırdım. Bir seferinde 

“Afrika’nın veya Amerika’nın balta girmemiş ormanlarına gidip yepyeni bir bitki keşfetsem, sonraonun tohum veya çekirdeğini getirip bütün ziraat profesörlerine ‘Bundan nasıl bir ağaç veya bitki meydana gelir? Boyu, yaprakları, çiçekleri, meyveleri, rengi, kokusu nasıl olur. Kaç senede ürün elde edilir?’ gibi sorular sorsam cevap veren çıkar mı? Bırakın Ege Üniversitesi’ni dünyada buna cevap verecek birisi bulunabilir mi? Bütün tohum ve çekirdeklerin hamuru oksijen, hidrojen, azot ve karbondan meydana geldiği hâlde bu birbirine benzeyenlerden farklı farklı türler meydana geliyor? Bu kadar profesörün bilemediği bir sorunun cevabını toprak nereden biliyor? İçine atılan tohumların özelliğini ayırt ederek nasıl bu kadar bitkiyi bağrından teker teker apayrı özelliklerle fışkırtıyor?” 

meâlinde sözler söylerdim ve susup kalırlardı. Şahid olduğum bu durumlardan dolayı gerçekten Risale-i Nur Külliyatı’nın gücünü ve değerini anlardım. Çünkü nasıl oluyordu da benim gibi bir orta son talebesi karşısında felsefe okumuş üniversite öğrencileri susup kalıyorlardı? Belli ki bu, benimle ilgili değildi. Tamamen Kur’ân’ın çağımıza bakan muhteşem tefsirinin, yani Risale-i Nur’un gücüydü.