Wednesday, July 30, 2014

İslam'da Savaş İlanı

Savaş ilanı meselesi ayrıca üzerinde durulmas gereken, İslam'ın öne çıkarttığı hususlardan birisidir. Hem mevcut anlaşma ve sözleşmeyi bozduklarını ilan hem de savaş ilanı, İslam hukukunda olduğu şekliyle hiç bir hukuk sisteminde önemsenmemiştir.

İslam, Uluslararası Lahey Adalet Divanının ancak 1907'de onayladığı savaş kararının ilanı, baskın ve gizli operasyonların yasak olması gibi şeyleri asırlar önce kayd altına almıştır. Kaldı ki günümüzde modern dünyanın Lahey kararlarını nasıl uyguladıkları herkesin malumudur.

İslam Hukukçularının ortaya koyduğu sıcak savaş esnasında kuralların hatırlatılması konuya bir bütün halinde bakılmasına sebep olacaktır. Buna göre;

1- Devletin ilan ettiği savaş halinin bulunması şarttır. Eman istemeleri durumunda savaşa son vermek mecburidir. (Tevbe,9/6)

2- Düşman muharip vasfını haiz olmalıdır. Aksi takdirde düşman dahi olsa masumdur. Bu sebeple din adamlarına, sivil halka, çocuklara, cephe gerisi hizmet veren kadınlara dokunulamaz. Nitekim savaş meydanında öldürülen kadını gördüğünde Hz. Peygamberin "Ama bu savaşmıyordu" seklindeki tepkisi bunu isbatlamaktadir.

3- Düşmanın fiilî bir şer veya zararının bulunmasıdır. Buna göre, muharib vasfını haiz olduğu halde fiilî bir zararı söz konusu olmayanlar savaş meydanında bile öldürülemez. Sadece esir alınabilir ve esirlik müddetince insanî muamele yapılır. Hz. Peygamberin (s.a.s.) savaş meydanında kendisini öldürmeye azm etmiş düşmanlarına bile beddua etmemesi bu konuda oldukça önemli bir örnektir.

4- Cahiliye döneminde yaygın olsa ve düşmanlar tarafında Müslüman şehitlere uygulansa bile savaş meydanlarında öldürülen insanların cesetlerinin parçalanması, kulaklarının ve burunlarının kesilmesi, gözlerinin çıkarılması (müsle) yasaktır.