Refika-yı hayatına muhabbetin, madem hüsn-ü sîret (güzel ahlâkına) ve mâden-i şefkat ve hediye-i rahmet olduğuna bina edilmiş. O refikaya samimî muhabbet ve merhamet edersen, o da sana ciddî
hürmet ve muhabbet eder. İkiniz ihtiyar oldukça o hâl ziyadeleşir, mesûdâne hayatını geçirirsin. Yoksa hüsn-ü sûrete (dış, yüz güzelliğine) muhabbet nefsanî olsa, o muhabbet çabuk bozulur, hüsn-ü muaşereti (aradaki güzel muameleyi ve güzelce geçinme şekillerini) de bozar.
***
Gençliğe muhabbetin ise: Madem Cenâb-ı Hakk’ın güzel bir nimeti cihetinde sevmişsin; elbette onu ibadette sarfedersin, sefâhette boğdurup öldürmezsin. Öyle ise o gençlikte kazandığın ibadetler, o
fânî gençliğin bâkî meyveleridir. Sen ihtiyarlandıkça, gençliğin iyilikleri olan bâkî meyvelerini elde ettiğin hâlde, gençliğin zararlarından, taşkınlıklarından kurtulursun. Hem ihtiyarlıkta daha ziyade ibadete muvaffakiyet ve merhamet-i ilâhiyeye daha ziyade liyakat kazandığını düşünürsün. Ehl-i gaflet gibi beş-on senelik bir gençlik lezzetine mukabil, elli senede “Eyvah gençliğim gitti.” diye teessüf edip, gençliğe ağlamayacaksın.
***
Enbiya ve evliyaya Kur’ân’ın tarif ettiği tarzda muhabbetin neticesi:
O enbiya ve evliyanın şefaatlerinden berzahta, haşirde istifade etmekle beraber; gayet ulvî ve onlara lâyık makam ve füyuzâttan o muhabbet vâsıtasıyla istifâza etmektir (feyizlenmektir).
Evet “Kişi sevdiği ile beraberdir.” sırrınca, âdi bir adam, en yüksek bir makama, muhabbet ettiği âlî makam bir zâtın tebaiyetiyle (tâbi olmakla) girebilir.