Sunday, July 27, 2014

Besmele ve Salavat

Altıncı Sır’da Üstad Hazretleri, hadsiz âcizlik ve nihayetsizlik fakirlik içinde yuvarlanan çaresiz insanlığa hitap ederek, âcizlikten, fakirlikten ve bîçarelikten kurtaracak şöyle bir çâre söylüyor: Yıldızlarla zerrelerin beraber olarak kemâl-i intizam ve itaatle –beraber– ordusunda hizmet ettiği Zât’a ulaşmanın vesile ve şefaatçisi, rahmettir. Bu ebedî ve tükenmez nur hazinesini bulmanın çâresi: Besmele ve Salavâttır. Çünkü Salavât; rahmetin en parlak misali ve mümessili ve o rahmetin en belâgatlı bir lisanı ve dellâlı olan ve “âlemlere rahmet” unvânıyla Kur’ân’da isimlendirilen Muhammed Aleyhisselâm’a rahmet
duasıdır. Rahmet duası olan Salavât getirmek ise, Allah’ın rahmetine ulaşmak için en kolay bir anahtardır. Bismillâhirrahmânirrahîm de en birinci bir anahtardır.

İşte bu anahtarları yani Besmele ve Salavât’ı rahmet kapılarını ve hazinelerini açmak için hiç durmadan kullanmak ve o engin feyizlerden ve nurlardan istifade etmek lâzımdır.
Besmele ve Salavât’ın bereketi ile ilgili yaşanmış pek çok olay vardır. Bazı misaller:

• Yurt dışı hizmetlerinde bulunmuş M uammer Hocamız diyor ki: “Açılacak okul için her türlü imkanı, malzemeyi hazırladığımız halde, o yabancı ülkedeki bir idareci ‘Hayır olmaz! Biz sizin ne niyetle geldiğinizi biliyoruz. Hemen def’ olup gidin!’ diye tutturdu. Ne demişsek dinletemedik. Ben konuşmama devam ediyordum. Arkadaşıma, “Sen İhlâs ile 51 Besmele’ye devam et!’ dedim. Ellerimi arkaya bağlayıp, ikna konuşmamı sürdürmeye gayret ettim. Bir müddet sonra, baktım, o kaplan tavırlı adam birden değişti. ‘Ne demek! Tabii, bu okulu açacaksınız. Ben de yardımcı olacağım elbette!’ demeye başladı. Baktım
arkadaşımın dudakları artık kıpırdamıyordu. Demek ki 51 Besmele’yi içten gele gele okumayı bitirmişti. Bunu hiç unutmuyorum.”

• 1982’nin sonu 1983’ün başlarıydı. İslâmiyet’in cibilli düşmanlarından bazıları, 12 Eylül 1980 darbecilerinin kafasına sinsice, dindarların ellerindeki bütün mülk ve mallara el konulması, vakıf ve derneklerinin imkânlarının devletleştirilmesi fikrini sokmuşlardı. Başta Kenan Evren olarak onlar aslında İslâmiyet’e karşı değillerdi. Hatta din bilgisi

derslerini mecbur etmişlerdi. Ama zihinleri çeşitli telkinlere açıktı. Bu büyük tehlikeye karşı, esbab açısından her türlü gayret gösterildi, fakat bir netice alınamadı. Bunun üzere bir araya gelinip 4444 salavât, yani salât-ı tefriciye okundu. Baştan hava bulutlu ve kapalı
iken, salavâtlar bitince hava açıldı. Güneş gülümseyerek yüzünü gösterdi. Bunu te’vil-i ehadis (olayların dili ve yorumu) açısından iyiye yorduk. Gerçekten, ne oldu ise, darbeciler bundan vazgeçtiler. Zaten sonra seçim havasına girildi. Sivil idare de böyle bir şey yapmadı. Bunun bizzat şâhidiyim. Bunun benzeri pek çok olayda, 4444 salavâtın, yani salât-ı tefriciyenin, kerâmet derecesinde güzelliklere sebep olduğuna dair pek
çok bilgiye sahibiz.