Nasıl bir asker padişahından aldığı türlü türlü nişanları,
resmî vakitlerde takıp padişahın nazarında görünmekle, onun
iltifâtât-ı âsârını gösterdiği gibi, sen dahi esmâ-yı ilâhiyenin cilvelerinin
sana verdikleri letâif-i insâniye murassaâtıyla bilerek süslenip, o
Şâhid-i Ezelî’nin nazar-ı şuhûd ve işhâdına görünmektir.
Cenâb-ı Hak, insanları diğer mahlûkâttan farklı olarak pek çok istidat
ve kabiliyet ve çok ince donanımlarla yaratmıştır. İbadette derinlik,
hudû’ ve huşû’, takva, vera’ ve zühd ile bütün âlemlerin numûneleri ve
pencereleri olan bu ince duygular geliştirilirse, bilhassa resm-i geçit
vakitleri olan namaz, dua ve ibadetlerinde insan, rütbe ve nişanlarını
takan komutanlar gibi, bu latîfeleri birer çiçek gibi açtırarak, Cenâb-ı
Hakk’a karşı o şuurlu ubûdiyette bulunursa, bu durum hem O’nu
(c.c.) memnun ve râzı edecek hem de meleklere karşı Hz. Âdem’in
üstünlüğü imtihanında meleklerin “Biz sana tesbih ve hamd ediyoruz;
yeryüzünde kan dökecek ve fitne çıkaracak bu insanı yaratma hikmetin
nedir?” (Bakara, 2/30) diye sordukları soruya böylece fiilî bir cevap
olacaktır.
Bazı hadis-i şeriflerin meâlen ifadesiyle “Cenâb-ı Hak, insanların bu
güzel hâlleri ile meleklere karşı, ‘Bakın benim insan kullarıma!’ diyerek
iftihar-ı kudsî ile iftihar edecektir.
iftihar-ı kudsî ile iftihar edecektir.