Peygamber Efendimiz (Salatu selamların en güzeli ve en mükemmeli O’nun üzerine
olsun) hayatta olduğu müddetçe vahiy devam ettiğinden, Kur’ân
metni iki kapak arasında mushaf haline getirilemezdi. Böyle yapılmış
olsaydı sık sık değişiklik yapmak, araya girecek bir kaç ayeti
yerleştirmek için, ikide bir yazılmış çok sayıdaki metni imha etmek
mecburiyeti hasıl olacaktı. Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem)
hayatta iken vahiy devam ediyordu. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
her gelen vahiy metnini öncelikle kendisi ezberliyor sonra vahiy
katiplerine kaydettiriyor sonra da ashabına okuyor veya okutturuyordu.
Böylece Peygamber Efendimiz (Salatu selamların en güzeli ve en
mükemmeli O’nun üzerine olsun) devrinde vahiy nazil olmaya devam ettiğinden
değişik malzemeler üzerine yazılan Kuran’ı iki kapak arasında
cem etmek mümkün olmamışsa da, tilaveten derleme tam ve mükemmel bir şekilde gerçekleştirilmiştir.
***
Zeyd anlatıyor; “Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine’ye teşrif
ettiklerinde ben de huzuruna g.türüldüm. Onbir yaşında
bir gençtim. “Bu genç Neccar oğullarındandır. Size nazil olan
Kur’ân’dan onyedi sure ezberlemiştir.” dediler. Ben de bunun
üzerine ezberlediklerimden okudum. Resulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)’ın çok hoşuna gitti ve bana İbranice’yi öğren dedi. Ben de
onbeş gün geçmeden öğrendim ve Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
adına onlara mektup yazmaya ve onlardan gelen mektupları da
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)e okumaya başladım.414
Bir başka rivayetinde de Zeyd şöyle demiştir: Hz Peygamber
bana: “Ben çeşitli kavimlere mektuplar yazdırıyorum, ancak katiplerin
yazdıklarında fazlalık veya eksiklik yapmalarından korkuyorum.
Sen Süryaniceyi öğren” dedi. Ben de Süryaniceyi on yedi
gün içinde öğrendim.
***
Hz. Osman’ın emrine rağmen, öyle anlaşılıyor ki, şahsî
mushaflar-geniş İslam dünyasına yayıldığından-büsbütün ortadan
kalkmadı. Hicri 3. ve 4. asırda, Kur’ân tarihine dair eser yazanlar,
İbn Mes’ud ve Ubey b. Ka’b gibi zevatın mushaflarını g.rdüklerini
bilidirirler. Bu da iyi olmuştur. Kaybolsalardı, muarızlar tarafından
aralarında fazla bir fark olduğu iddia edilebilirdi.
***
Ses kaydı asrımızın insanının istifade ettiği bir nimettir.
Daha önceki dönemlerde böyle bir durum olmadığından bütün
diller ve metinler zaman içerisinde ses kaymasına uğrarken,
Kur’ân, bindörtyüz sene önceki orjinal fonetik hususiyetlerini
koruyan tek metindir. Bu da kıraat ilmi ve isnad sayesinde olmuştur.
Bunda da sahabenin çok önemli bir yeri vardır. Çünkü
her kari kendisini, hocası vasıtasıyla Peygamber Efendimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem)’e ulaştıran kesintisiz zikredilen bir icazet name
alırdı. Bu icazet zincirinde Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve
sellem)’den sonra sahabe gelmektedir.