Bu temsilde, gemiye bilet alıp öyle binmek bir nevi sebepleri hazırlamaktır. Artık gemiye girdikten sonra yükleri sırtına taşımanın bir mânâsı yok. Yani biz üzerimize düşen sebepleri hazırlayıp yerine getirdikten sonra Cenâb-ı Hakk’a güvenip tevekkül edeceğiz. Bu meselede şöyle bir soru karşımıza çıkabilir. “Madem Müslüman da diğer insanlar gibi bütün sebepleri hazırlamak durumunda.. o zaman diğerlerinden fark ne ve bu hususta ne elde etmiş oluyor?” Bilmeliyiz ki, tevekkül; her şeyden önce imanın bir gereğidir. İmanın icabı olarak tevekkül eden mümin sevap kazanır. Ayrıca diğer insanlar bütün esbabı hazırlasalar bile tevekkülleri yoksa dünya kadar bir yükü başlarında ve kalblerinde taşırlar. Râzıklarını, Mâliklerini bilmedikleri için “Acaba işler kesat mı gider? Acaba fakir mi kalırız? Acaba iflas mı ederim? Acaba kıtlık mı olur? Acaba aç mı kalırız? ” gibi binlerce endişe ve vesveseyi üzerlerinde taşımaktan kurtulamazlar.