Thursday, October 10, 2013

Boykot Yılları ve Günümüzden Benzerlikler


Bilhassa Hazreti Hamza ile Hazreti Ömer’in Müslüman olması,
üstelik Habeşistan’a hicret edenleri geri getirmek için kucak
dolusu hediyelerle Necâşî’ye giden Mekke elçilerinin eli boş
geriye dönüşü, Ebû Cehilleri çileden çıkarmıştı. Mekke’de, kendilerine
rağmen ve kontrolleri dışında bir güç, dalga dalga büyüyordu.
Hatta bu güç, Mekke sınırlarını da aşmış, uzak diyarlara
kadar taşmıştı. Defalarca Ebû Tâlib’e “muhtıra” vermişlerdi ama
bir türlü istedikleri karşılığı göremiyorlardı!
Ebû Cehil tayfasında müthiş bir tedirginlik vardı; yarınlarda
dört bir yandan üzerlerine saldırıp kendilerini yok edecek devleri
hayâl ediyor ve yüreklerinin yağı eriyordu!
Böyle gitmezdi; gitmemeliydi! Yaşın yanında kuru da yanmalı,
Mekke “toptan” bir temizliğe şâhid olmalıydı!
Nihayet bir akşam, ittifak ettikleri bir mecliste toplanarak ölümden
beter bir karar aldılar. Buna göre, Muhammedü’l-Emîn’i kendilerine
teslim edecekleri âna kadar ehl-i imanla ilişkiler kesilecekti!
Hatta bu kararın içinde sadece mü’minler yoktu; bu karar, kendisi
müşrik bile olsa onlara destek veren herkes için geçerliydi!
Şüphesiz bu, kurunun yanında yaşın da yanması manasına geliyordu.
Ebû Cehil’e göre “vatan elden gidiyordu” ve vatanın söz
konusu olduğu yerde her şey “teferruat”tı. “Öteki”leştirdikleri
herkesi Mekke’den kovacak; yolları kesecek, yiyecek ve içecek temin
edebilecekleri bütün yolları da kapatacaklardı. Onlardan kız
alıp vermeyecek ve bütün bağlarını koparacaklardı; böylelikle geçmişle
bağlarını kopardıkları gibi bundan böyle istikbalde de akrabalık
yollarını ortadan kaldırmış oluyorlardı. “Sermaye”yi renklerle
kategorize eden Ebû Cehiller, böylelikle kaynakları kurutacak, kaynakların
kuruduğu yerde inananlardan da kurtulmuş olacaklardı!

Sayfa 125-126