O günün Mekke’sinde, bu türlü önemli işleri yürüten on kişi bulunmaktaydı ve Ebû Cehil, bu isimler üzerindeki etkinliğini yavaş yavaş artırmaya başlamıştı. Mekke’de Ebû Cehil için Benî Ümeyye’den Ebû Süfyân, ikinci bir “rakip” gibi duruyordu; o gün itibarıyla o, Kureyş adına “Ukâb” denilen sancağı taşıma işiyle “kıyâde” tabir edilen kumandanlık
işlerini yürütüyordu. Efendimiz’in amcası Abbâs İbn-i Abdilmuttalib, Benî Hâşim
adına hacılara Zemzem ikram etme işi olan “sikâye” vazifesini deruhte ediyordu. Benî Nevfel’den Hâris İbn-i Âmir, hac ibadetini yerine getirmek için Mekke’ye gelen fakirlere, Mekkeli zenginlerden toplanan maddî yardımları dağıtma işi olan “rifâde” işini üstlenmişti.
Benî Abdiddâr’dan Osman İbn-i Talha, Mekke hâkimiyetinin remzi olan ve “Livâ” tabir edilen sancağı muhafaza edip gereğini yerine getirme vazifesiyle Kâbe’nin anahtarlarını taşıma işi olan “sidâne” işleriyle vazifeliydi. Kâbe’nin örtüsüyle ilgili işleri ifade
eden “hicâbe” işiyle, Mekkelilerin oturup karar aldıkları meclisleri “Nedve”nin işleyişi de aynı şahsın uhdesindeydi. Benî Esed’den Yezîd İbn-i Zem’a, Mekkeliler adına karar alınacağı zaman devreye giren istişare mekanizması “meşveret” işlerini
koordine eden isimdi. Kabilelerin kökenleri ve eskiye ait bilgilerine vukûfiyetiyle
tanınan Benî Teym’in bilgesi Hazreti Ebû Bekir (radıyallahu anh) o gün, husûmetleri çözme ve kan davalarını bir karara bağlama manasında “eşnâf” denilen bir çözümün mercii olarak biliniyordu. Ebû Cehil ile aynı kabileye mensup olan Hâlid İbn-i Velîd,
sefere çıkacak ordunun donatılması için herkesin üzerine düşen payı tahsil işi olan “kubbe” ile savaş esnasında Kureyşlilerin süvarikıtaları komutanlığı olan “e’ınne” işlerinden mes’uldü.
Gözü çok yükseklerde olan Ebû Cehil için Hâlid İbn-i Velîd’in bu görevleri ayrı bir ehemmiyet ifade ediyor, “kubbe” ve “e’ınne”yi ayrıca önemsiyordu. Bunun için Hâlid İbn-i Velîd’i el üstünde tutuyor, gelecekte elde edeceği misyona sahip olmada dayanak yapacağı
bu iki vazifenin hatırına, amca oğlu olan Hâlid İbn Velîd’e toz kondurmuyordu.
Benî Adiyy’den Hazreti Ömer (radıyallahu anh), “sifâre” denilen tam yetkili siyâsî temsilcilik ve elçilik işlerini yürütüyordu. Benî Cümah’tan Safvân İbn-i Ümeyye, “eysâr” denilen ve sözde alın yazısını okumak için kullanılan talih oyunu aletlerinden
sorumluydu. Benî Sehm’den Hâris İbn-i Kays ise, “emvâl-i muhaccere” denilen
tanrılara sunulmak üzere alıkonulmuş mallarla, “hükûmet” namıyla bunları muhafaza işinin sahibi bulunuyordu. Aslında Ebû Cehil’in ne dinle ne de diyânetle alakası vardı;
onun tek hedefi, ulaşmak istediği makamı elde edebilmek için bütün bunları basamak yapmaktı. Onun için zâhiren bu işleri destekliyor, böylelikle onları deruhte edenlerin sevgi ve desteğini de kazanmaya çalışıyordu. İşin gerçeğinde ise o, eyyâmcı tavrına devam ediyordu; gününü gün etmeye çalışıyor, iş başa düştüğünde ise çoğu kez başkalarını
kullanmayı tercih ediyordu!