Kâinatta, üzerine hükümler bina edilebilecek bir kısım sabit hakikatler ve kanunlar
vardır. Kur'ân'ın bu kanunlardan bahsetmesinin bir sebebi, insanların dikkatini
çekmek, bu konularda onları düşünmeye, araştırmaya teşvik etmek ve bunları
yaparken de, tatbik etmesi gereken metotlar konusunda onlara bir fikir vermektir.
Meselâ, Kur'ân-ı Kerim, arzın genişlemesi, atomların, bulutların ve dağların hareket
etmesi gibi hususları anlatarak insanı metotlu düşünmeye sevk etmektedir.. İşte bu
sayededir ki insan, darmadağınık fikirlerden ve perişan düşünce kırıntılarından daha
çok sistemli ve metotlu düşünme imkânını elde edecektir.
Konuyu biraz daha açacak olursak, meselâ, avamdan bir insan, yağmurun yağmasını
"Gökyüzünde yağmur bulutları belirdi, yağmur yağacak." şeklinde ifade ederken,
Allah'ın, kâinatta cari olan kanunlarını bilen bir bilim adamı aynı hâdiseyi, rüzgârın
eserek zıt kutuplu bulutları bir araya getirmesinden, bu bulutlardan yağmurun
yağmasına kadar cereyan eden pek çok hâdiseyi değişik alet ve yöntemlerle tespit
edip kat'iyete yakın bir şekilde tahminde bulunarak yağmurun yağacağı zamanı
bildirir.
Burada, bu iki insan arasındaki fark, bunlardan biri, hâdiseye çıplak gözle bakıp
maksadını basit bir düşünce çerçevesinde ifade ederken, diğeri, sebep ve neticeleri
kompoze ederek maksadını sistemli bir düşünce içerisinde sunmaktadır. Bundan da
anlaşılmaktadır ki eşya, ancak ilim nazarıyla bakıldığında arka planıyla
kavranabilecektir.
İşte Kur'ân-ı Kerim, kâinatın, bir nizam ve sisteme bağlı olduğunu vurgulayarak,
insanlara sistemli düşünmenin kapılarını aralamakta ve böylece o, insanı
darmadağınık düşünce kırıntılarından kurtarıp, sistemli tefekküre ve kâinatı sebep netice
perspektifinden mütalaa etmeye sevk etmektedir.
...
Sistemli düşünme metodunu kavrayan insan, aynı zamanda, düşünce noktasında
yüksek ahlâka ermiş, terbiye görmüş ve insan-ı kâmil olma yoluna da girmiş demektir.