Friday, October 11, 2013

İhlâs



Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Her kim ki Allah’a hiç bir şeyi ortak koşmadan, tam bir ihlâs ile O’nun birliğine inanmak, O’na ibadet etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekâtı gereği gibi vermek hâli üzere dünyadan ayrılırsa, Allah Teâlâ, ondan râzı olduğu hâlde ölmüş olur.”(İbn Mâce, Mukaddime 9; el-Hâkim, el-Müstedrek 2/362)

...

Hem hak ve hakikati dinleyen ve söyleyene sevap kazandıranlar, yalnız insanlar değildir. Cenâb-ı Hakk’ın zîşuûr [şuûrlu] mahlûkları ve ruhânîleri [melek, cin gibi vücûdu maddî olmayan ruh sahibi varlıkları] ve melâikeleri kâinatı doldurmuş, her tarafı şenlendirmişler. Madem çok sevap istersin, ihlâsı esas tut ve yalnız rıza-yı ilâhîyi düşün. Tâ ki senin ağzından çıkan mübarek kelimelerin havadaki efradları [fertleri], ihlâs ile ve niyet-i sâdıka [doğru niyet, samimi niyet] ile hayatlansın, canlansın, hadsiz zîşuûrun kulaklarına gidip onları nurlandırsın, sana da sevap kazandırsın. Çünkü meselâ; sen “Elhamdülillâh” dedin; bu kelâm, milyonlarla büyük küçük “Elhamdülillâh” kelimeleri, havada izn-i ilâhî [Cenâb-ı Hakk’ın izni] ile yazılır. Nakkâş-ı Hakîm [daima hikmetle her şeyi sanatıyla süsleyen Cenâb-ı Hak] abes [boş ve faydasız] ve israf yapmadığı için, o kesretli mübarek kelimeleri dinleyecek kadar hadsiz kulakları halk etmiş.

Eğer ihlâs ile, niyet-i sâdıka ile o havadaki kelimeler hayatlansalar, lezzetli birer meyve gibi ruhânîlerin kulaklarına girer.

Eğer rıza-yı ilâhî ve ihlâs o havadaki kelimelere hayat vermezse, dinlenilmez; sevap da yalnız ağızdaki kelimeye münhasır [sınırlı] kalır. Seslerinin ziyâde güzel olmadığından, dinleyenlerin azlığından sıkılan hâfızların kulakları çınlasın!

...

Üstad Hazretleri, Risale-i Nurlar hakkında talebelerine “Ben, Nurlar’ı, ter ü taze lezzetli meyveler gibi yiyiyorum; siz kokusunu alsanız bile yeter ve çok büyük bir lütuftur.
demiştir.

...

İhlâsın beşinci hâssası “en kısa bir hakikat yolu” olmasıdır. Yani hakikate ulaşmak için en kestirme yol ihlâstır. İhlâsın olmadığı yerde yollar uzamaya ve eğri büğrü dolambaçlarla çıkmazlara girmeye başlar. İhlâssızlar, çok güzel şeyler de söyleseler, hak ve hakikate
ulaştırma adına insanlara bir arpa boyu yol aldıramazlar. Dânesi bulunmayan yığınlarca samanı savursanız geriye ne kalır?

...

İhlâsın dokuzuncu hâssası ise “en sâfî bir ubûdiyet” olmasıdır. İmam-ı Gazzalî Hazretleri’nin tesbitiyle, nasıl ki; Kur’ân, sütü anlatırken kan ve fışkı arasından, onlardan hiçbir karışmadan ve dokunmadan meydana getirilmiş bir “hâlis süt” diye bahsediyor.
İhlâs da dünyevî-uhrevî hiçbir menfaat şâibesi karıştırmadan sırf Allah rızası için yapılan “ sâfî ubûdiyet”tir.