Ezelî kudret, Allah için zatında bulunan zarûrî bir lâzimedir (yani olmazsa olmazlardandır). Âcizlik, bu ezelî kudretin zıddı olduğu için, mecburen, zâtî zarûre ile zıddının gerektirdiği şey o zâta ârız olmaz. Yani Allah’ın âciz olması düşünülemez bile. Mâdem âcizlik o ezeli kudrete ârız olamaz, o kudretin içine bu zaruretten dolayı da giremez. Mademki giremez, o kudrette mertebeler de olamaz. (Yani şuna gücü yeter de buna yetemez gibi bir durum asla vârid değildir.) Zira mertebelerin varlığı, zıtların birbirine müdâhâlesinden dolayıdır. Meselâ, harâretteki mertebeler, soğukluğun müdâhalesiyledir. Güzellikteki dereceler, çirkinliğin müdahalesiyledir. وَهَلُمَّ جَرّاً - Bunu sen var kıyas et... Artık gittikçe gider, uzadıkça uzar.
Mümkinatta (yaratılmış varlıklarda) hakikî tabiî zâti lüzum olmadığından, kâinatta zıtlar birbirine girebilmiş. Mertebeler meydana gelip, ihtilâflarla değişmeler hâsıl olmuştur.
Mâdem ki, İlahî kudrette mertebeler olamaz; makrudatın (İlahî kudretin taalluk ettiği, büyük-küçük bütün eşya ve varlıkların) da zorunlu olarak kudrete nisbeti bir olur. En büyük, en küçüğe müsavî; zerreler yıldızlara emsal olur.
Mümkinatta (yaratılmış varlıklarda) hakikî tabiî zâti lüzum olmadığından, kâinatta zıtlar birbirine girebilmiş. Mertebeler meydana gelip, ihtilâflarla değişmeler hâsıl olmuştur.
Mâdem ki, İlahî kudrette mertebeler olamaz; makrudatın (İlahî kudretin taalluk ettiği, büyük-küçük bütün eşya ve varlıkların) da zorunlu olarak kudrete nisbeti bir olur. En büyük, en küçüğe müsavî; zerreler yıldızlara emsal olur.