Yahudi, Hazrec ve Evs kabilelerine mensup olan bu münafıkların başında; Abdullah b. Ubey b. Selûl vardı. Buâs Harbi’nden sonra onu başkanlığa getirmeye karar yermişlerdi. İslâmiyet gelince bütün bunlar olup bitmişti. Halkın bölük bölük İslâmiyet’e girmeye başlaması, Abdullah b. Ubey’in zoruna gitti ve bunu hiç istemedi. İbn Hişam da “Resulullah Medine’ye gelince halkın reisi Abdullah b. Ubey el-Aviî idi.” diyor.
Evs ve Hazrec kabileleri İslâmiyet gelinceye kadar Abdullah’tan önce ve sonra, ondan başka hiçbir kimsenin etrafında toplanmamıştı. Kavmi onun işlerini sağlama bağlamak ve sonra da kendilerine başkan yapmak istiyordu. İşte onlar bu haldeyken Allah Teâlâ peygamberini gönderdi. Evs ve Hazrec, Abdullah b. Ubey’den yüz çevirip İslâm’a girince, kızıp öfkelendi ve Resulullah’ın kendi yerine melik olmak istediğini zannetti.
Kavminin İslâm’dan başka bir şeyi kabul etmediğini görünce de (kin ve nifakta ısrarlı olduğu halde) istemeyerek İslam’a girdi.
Kalbinde hastalık bulunanlar ve liderlikte gözü olanlar, bu ilerleyen dine gücü yetmeyenler, İslam’a düşman kesilmişti. İslâmiyet onların yaptığı her şeyi yıkmış, onların te’yid ettiği her şeyi bozmuş, Medine’ye başka bir şeref bahşetmiş, kalblerini birbirlerine ısındırarak Ensar ve Muhacirlerden müteşekkil, yeni bir millet meydana getirmişti. Bunlar nefislerini Resulullah’a adamış ve ona olan sevgilerini kadınlarına, çocuklarına ve atalarına olan muhabbetlerine tercih etmişlerdi. İşte bundan dolayı münafıkların kalbleri kin ve hasedle dolmuştu. Resulullah’a tuzak kurmayı, onun başına gelecekleri beklemeye ve onun için bir takım plânlar çevirmeye başlamışlardı. İslâm toplumu içinde bir düşmanlık cephesi teşekkül etmişti. Müslümanların bu tehlikeye karşı daima uyanık bulunmaları gerekiyordu. Bunlar, açıkça İslâm düşmanı olanlardan çok daha zararlıydı. Bu sebepledir ki, Kur’ân birçok yerde onlardan bahseder ve onların yüzlerindeki perdeyi kaldırır. Onların İslâmiyet’e, İslâmiyet’in de onlara karşı takındığı bir tavır vardır.
Evs ve Hazrec kabileleri İslâmiyet gelinceye kadar Abdullah’tan önce ve sonra, ondan başka hiçbir kimsenin etrafında toplanmamıştı. Kavmi onun işlerini sağlama bağlamak ve sonra da kendilerine başkan yapmak istiyordu. İşte onlar bu haldeyken Allah Teâlâ peygamberini gönderdi. Evs ve Hazrec, Abdullah b. Ubey’den yüz çevirip İslâm’a girince, kızıp öfkelendi ve Resulullah’ın kendi yerine melik olmak istediğini zannetti.
Kavminin İslâm’dan başka bir şeyi kabul etmediğini görünce de (kin ve nifakta ısrarlı olduğu halde) istemeyerek İslam’a girdi.
Kalbinde hastalık bulunanlar ve liderlikte gözü olanlar, bu ilerleyen dine gücü yetmeyenler, İslam’a düşman kesilmişti. İslâmiyet onların yaptığı her şeyi yıkmış, onların te’yid ettiği her şeyi bozmuş, Medine’ye başka bir şeref bahşetmiş, kalblerini birbirlerine ısındırarak Ensar ve Muhacirlerden müteşekkil, yeni bir millet meydana getirmişti. Bunlar nefislerini Resulullah’a adamış ve ona olan sevgilerini kadınlarına, çocuklarına ve atalarına olan muhabbetlerine tercih etmişlerdi. İşte bundan dolayı münafıkların kalbleri kin ve hasedle dolmuştu. Resulullah’a tuzak kurmayı, onun başına gelecekleri beklemeye ve onun için bir takım plânlar çevirmeye başlamışlardı. İslâm toplumu içinde bir düşmanlık cephesi teşekkül etmişti. Müslümanların bu tehlikeye karşı daima uyanık bulunmaları gerekiyordu. Bunlar, açıkça İslâm düşmanı olanlardan çok daha zararlıydı. Bu sebepledir ki, Kur’ân birçok yerde onlardan bahseder ve onların yüzlerindeki perdeyi kaldırır. Onların İslâmiyet’e, İslâmiyet’in de onlara karşı takındığı bir tavır vardır.