Wednesday, May 21, 2014

Ölüden Diriyi Çıkarır, Diriden de Ölüyü

“(Allah), ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü. ” (Rum, 19)

Pek çok küllî düsturları ve bir kısım ekserî düsturları tazammun eder (içine alır). Ferde, cemaate, nev’e mesleğe şâmildir. Yalnız ekserî düsturların mâsadakâtından (mânayı tasdik eden ve mefhumun şümûlüne giren fertlerinden) bir-iki misâl zikredeceğiz:

Lâkayt Emevîlik, nihayet Sünnet’e, Cemaate; salabetli Alevîlik, nihâyet Râfızîlik’e dayandı. Hem zâlime karşı miskinliği esas tutan Hıristiyanlık, nihayet tecellüdde (celâdetli, şecaatli bir halde); cebbarlığa ve zâlime karşı cihadı ve izzet-i nefsi esas tutan İslâmiyet, -eyvah!- miskinlikte karar kıldı.

Hem başlangıcı, taassub derecesinde azîmet olsa, nihayeti müsâhaleye (kolaylık göstermeye); ruhsata taraftarsa (bu sefer) nihayeti salâbete (sağlam bir anlayışa) müncer olan (neticelenen) bir kısım Hanbelî ve Hanefî gibi...

Hatta en garibi, bir kısım mutaassıplar mesleklerinin zıddına olarak, küffara karşı müsamaha ve dostluk; (ama) lâkayt Jön Türkler husumet ve salâbet taraftarı çıktılar. Güya Hürriyet’in başındaki mevkilerini becâyiş ettiler (yer değiştirdiler).

İki âlim, bazen nâkısın oğlu kâmil, kâmilin oğlu nâkıs oluyor. Güya iştihâsının geri kalan şevki, miras olarak evlada geçiyor. Öteki (âlim baba, ilim şevkini) tamamen kullanıp ihtiyacını tatmin ettiğinden, evladında ilme karşı açlık hissini uyandırmıyor. Şu misallerdeki düsturun sırrı şudur:

İnsanlarda yenilenme meyli var. Halef (sonradan gelen), selefi (önceden geçeni) kâmil görse, ziyade eylemese; meylinin tatminini başka bir tarzda arar, bazen aksülâmel yapar.

***
Bu bölümden anlıyoruz ki, Kur’an âyetlerinde küllî düstûrlar da var, ekserî düstûrlar da var. İşte, bu âyette ifade edildiği gibi, Cenab-ı Hak, küllî düstûr olarak, hayat alâmeti ve canlılığı bulunmayan, su, hava ve topraktaki maddelerden canlı vücutları çıkarıp yaratıyor. Âhirette de bütün ölmüş cesetleri diriltecektir...

Ekserî düstûr olarak da, (yani yüzde yüz değil, çoğu kere ) başlangıçta gevşek bir tutum içinde bulunanlardan, daha sonra çok sağlam anlayışta bir topluluğu çıkarabiliyor. Temelde; “Bir yanağına vurana öbür yanağını çevir.” diyen Hıristiyanlar, dünyayı işgal edip büyük bir kütle ve kitleyi sömürgeleri altına aldılar. Bazen halk deyişi ile “âlimden zâlim, zâlimden de âlim” doğabiliyor. Yakın geçmişimizde bile siyasî koalisyonlarda benzer şeyler görülmüştür. Bazen hayır gibi görünen şeyden şer; şer gibi görünen şeyden de hayır çıkabilir. Kur’an âyetleri bu hususlara işaret eder. Kehf suresinde geçen Hz. Musa ve Hızır kıssasında da benzer durumlar mevcuttur...