Son bölüm olan Zeyl’de Bediüzzaman Hazretleri, Müslümanların geri kalışını İslâmiyet’in bir kusuru gibi göstermeye çalışanlara farklı bir cevap vermektedir. Bu İslâmiyet’ten soğutma meselesinin aslında, İslâm dünyasında yaygın olduğunu o zaman yazılan kitaplardan da anlıyoruz. Mesela Sünûhât’ın yazıldığı tarihlerde, Âzerbeycan’da yazılan “Ali ile Nino” isimli romanda da Gürcü kızı Nino, Âzeri Kurban Ali’ye “Madem İslâmiyet son ve mükemmel din ise, niçin Müslümanlar geri kalmışlar?” diye sorar.
Üstad, bu cevabında, Avrupa devletlerinin ilerlemesinin iki mühim sebebini açıklamaktadır. Birinci sebepte, Avrupa’nın iklimi, mutedil soğukluğu, demir madenine sahip oluşu, nüfusunun çokluğu, deniz ve nehirler itibariyle nakil imkanları, dolayısı ile münasebetlerin yoğunluğu ele alınarak, bütün bunlardan neticeler çıkarılmaktadır.
Toprak az, nüfus çoksa, insanlar sanata, tekniğe ve ticarete yöneleceklerdir. Birkaç sene önce, bir açık hava müzesi olan iki yüz sene önceki bir Belçika köyünde gördüğüm şeyler beni şaşırtmıştı. Müzedeki yün tarakları bile, şu gün bizim köylerimizde bulunmamaktadır. Ocaklarında ateş üzerine koydukları tencerelerle ilgili uyguladıkları basit teknikler, yayığa benzer şeyler için hazırlanan alet ve düzenekler, bugün için bile bize göre çok üst seviyede. Yel değirmenleri için yapılanlar da öyle. Belli ki, teknolojiye ait adımlar çok önceden ciddi şekilde atılmıştı.
Demir madeninin Avrupa’da bol miktarda bulunması da bugünkü sanayi açısından çok mühimdir. Aslında bugünkü Avrupa birliğinin temeli,demir ve çelik birliğidir.
İklimin insan üzerindeki tesiri mühimdir. Soğuk iklimlerde yaşayanlar, soğuk tabiatlıdır. Bir şeyi geç kabullenirler ve çok geç bırakırlar. Onun için medeniyeti; teknik ve teknolojiyi hemen bırakmazlar. Devletlerini ilim üzere kurduklarından, şehirleşme ve diğer mevzularda ortaya koydukları güzel prensipleri hiç bozmadan devam ettirmektedirler.
Deniz nakliyatının sürat ve çokluğu, aralarındaki münasebetleri hızlandırmış. Birbirlerinin fikir ve çalışmalarından faydalanmışlardır. Bu ortak çalışma, fen ve teknikte ilerlemeyi beraberince getirmiştir.
Rekabet duygusu kaliteli iş yapmaya sevk etmiş...
Üstünlüklerinin ikinci mühim sebebi, bir dayanma noktasına sahip olmalarıdır. Arşimed’in sözü, onlardaki bu özelliği çok güzel anlatmaktadır. “Bana bir dayanma noktası gösteriniz, dünyayı yerinden oynatayım!.” Müthiş bir söz!..
Avrupa medeniyeti, psikolojik yönden onlara bir ümit ve moral kaynağı olmuş. Bizi de, içimize bir kanser gibi atılan ümitsizlik mahvetmiş, dayanma noktalarımızı bitirmiştir.
Hâlbuki, durum bize gösterildiği gibi değildir. Onlarınki, cilalanmış cam ise, bizimki eşsiz elmastır. Yalnız, elimizde tutamadığımız için yere düşüp biraz toz ve toprağa karışmış. Sadece silip boynumuza veya başımızdaki taca takacağız, o kadar. Bir anda herşeyin değiştiğini göreceğiz inşaallah.
Evet kendimize, özümüze, kökümüze dönelim yeter...
Üstad, bu cevabında, Avrupa devletlerinin ilerlemesinin iki mühim sebebini açıklamaktadır. Birinci sebepte, Avrupa’nın iklimi, mutedil soğukluğu, demir madenine sahip oluşu, nüfusunun çokluğu, deniz ve nehirler itibariyle nakil imkanları, dolayısı ile münasebetlerin yoğunluğu ele alınarak, bütün bunlardan neticeler çıkarılmaktadır.
Toprak az, nüfus çoksa, insanlar sanata, tekniğe ve ticarete yöneleceklerdir. Birkaç sene önce, bir açık hava müzesi olan iki yüz sene önceki bir Belçika köyünde gördüğüm şeyler beni şaşırtmıştı. Müzedeki yün tarakları bile, şu gün bizim köylerimizde bulunmamaktadır. Ocaklarında ateş üzerine koydukları tencerelerle ilgili uyguladıkları basit teknikler, yayığa benzer şeyler için hazırlanan alet ve düzenekler, bugün için bile bize göre çok üst seviyede. Yel değirmenleri için yapılanlar da öyle. Belli ki, teknolojiye ait adımlar çok önceden ciddi şekilde atılmıştı.
Demir madeninin Avrupa’da bol miktarda bulunması da bugünkü sanayi açısından çok mühimdir. Aslında bugünkü Avrupa birliğinin temeli,demir ve çelik birliğidir.
İklimin insan üzerindeki tesiri mühimdir. Soğuk iklimlerde yaşayanlar, soğuk tabiatlıdır. Bir şeyi geç kabullenirler ve çok geç bırakırlar. Onun için medeniyeti; teknik ve teknolojiyi hemen bırakmazlar. Devletlerini ilim üzere kurduklarından, şehirleşme ve diğer mevzularda ortaya koydukları güzel prensipleri hiç bozmadan devam ettirmektedirler.
Deniz nakliyatının sürat ve çokluğu, aralarındaki münasebetleri hızlandırmış. Birbirlerinin fikir ve çalışmalarından faydalanmışlardır. Bu ortak çalışma, fen ve teknikte ilerlemeyi beraberince getirmiştir.
Rekabet duygusu kaliteli iş yapmaya sevk etmiş...
Üstünlüklerinin ikinci mühim sebebi, bir dayanma noktasına sahip olmalarıdır. Arşimed’in sözü, onlardaki bu özelliği çok güzel anlatmaktadır. “Bana bir dayanma noktası gösteriniz, dünyayı yerinden oynatayım!.” Müthiş bir söz!..
Avrupa medeniyeti, psikolojik yönden onlara bir ümit ve moral kaynağı olmuş. Bizi de, içimize bir kanser gibi atılan ümitsizlik mahvetmiş, dayanma noktalarımızı bitirmiştir.
Hâlbuki, durum bize gösterildiği gibi değildir. Onlarınki, cilalanmış cam ise, bizimki eşsiz elmastır. Yalnız, elimizde tutamadığımız için yere düşüp biraz toz ve toprağa karışmış. Sadece silip boynumuza veya başımızdaki taca takacağız, o kadar. Bir anda herşeyin değiştiğini göreceğiz inşaallah.
Evet kendimize, özümüze, kökümüze dönelim yeter...