Askerî veya iman,
teslimiyet ve aksiyona dayalı bir hareketin devamı ve bekası, onun ilim ve
maneviyat temelinde medeniyet oluşturmasıyla mümkündür. Bundandır ki, tarihî
bir gerçek olarak, meselâ Moğol istilaları ve İskender’in askerî harekâtı gibi
ilim veya maneviyattan yoksun en hızlı ve başarılı askerî hareketler, saman
alevi gibi parlayıp sönmüş, çok kısa ömürlü olmuş, istilalar neticesi kurulan
dört Moğol devleti, askerî yönden mağlûp ettiği İslâm dünyasının medeniyet
havzasında eriyip Müslümanlaşmıştır. Dolayısıyla, Din adına asıl ve kalıcı
hizmet ve hakimiyet, ilim, kültür ve maneviyatta, bunlar temelinde bir
medeniyet oluşturmada yatar. İşte, Hz. Ali Efendimiz’in (r.a.), Ehl-i Beyt’in
bütün ümmetin ‘mevlâ’sı olarak asıl hizmet sahaları ilim ve maneviyat idi;
onlar bu sahalarda ümmete rehberlik, Hz. Ali’nin ilk üç halifeler hazretlerine
yaptığı gibi, halifelere şeyhülislâmlık, hem onlara, hem bütün ümmete manevî
önderlik yapmaktı. Eğer siyaset yanı ağır basan hilâfet Ehl-i Beyt’te kalsa
idi, onlar çok daha kalıcı ve aslî olan ilim ve maneviyatta rehberlik
vazifelerini hakkıyla yerine getiremezlerdi. İslâm tarihi boyunca pek çok
halifeler, pek çok devletler, saltanatlar, hanedanlar geldi geçti. Fakat hem
ilmî ve manevî rehberliğiyle Ehl-i Beyt yaşamaya ve vazifesine devam etti; hem
de Ehl-i Beyt’in bu aslî fonksiyonu aksamadan ve kesilmeden sürdü. Dolayısıyla
onlar, zahirî ve siyasî hilafetin pek çok üstünde manevî bir saltanat
kazandılar ve üstad-ı küll (tam ve bütün üstad) hükmüne geçtiler; hattâ manevî
saltanatları, Kıyamet’e kadar bâki kaldı.
Kısaca, Peygamber
Efendimiz’in ümmetini Kur’ân ve Ehl-i Beyt etrafında toplama arzusu
gerçekleştiği gibi, Ehl-i Beyt de İslâm’ı temsil, yani Sünnet’i tatbik ve
koruma vazifesiyle birlikte, Ümmet’e mevlâ olma, yani, onlara ilmî ve bilhassa
manevî sahalarda rehberlik vazifelerini hakkıyla yerine getirdiler. Pek çok
büyük âlim ve müceddit gibi, bilhassa manevî sahada velîlerin, kutupların,
gavsların çok büyük çoğunluğu Ehl-i Beyt içinden çıktı. Bu gerçeğe işaretle Hz.
İmam-ı Ali (r.a.), Ziyaüddin Gümüşhanevî hz. tarafından büyük veliler ve
tarikat ulularının dua ve münacaatlarından derlenmiş üç ciltlik
Mecmuatü’l-Ahzab’da yer alan Kasîde-i Ercûze’sinde “Her sıkıntı, şiddet ve
zorluk zamanında biz Âl-i Beyt’ten bir gavs çıkıp imdat eder.” der.