Monday, March 21, 2016
Yazarları Sevmeyen Yazarlar
Ne zaman bir başka yazarın başarısına tanık olsam, ben biraz daha öldüm" demişti Gore Vidal, müthiş bir dürüstlükle. Çok az kişi bunu böyle samimiyetle dillendirse de, her yazar kıskançtır. Her yazar kendi dışındaki pek çok yazara öyle ya da böyle gıcık olur. Ama herkes bunu belli etmez. Kimileri duygularını saklar, ipeksi, pastel renkli tüller ardında; kimileri ise dayanamaz, ateş püskürür gibi kelime püskürür orda burda. Bu bir "derece meselesi"dir aslında. Kimimizde ayyuka varır kıskançlık, kimimizde minimumda kalır. Ama hiçbir yazarın kıskançlıktan yüzde yüz arındığını sanmam. Kıskançlık skalasında yüzde 1 ile yüzde 99 arasında bir yerlerdeyiz hepimiz. Bu yüzden işte edebiyat dünyasında ne kavga eksik olur, ne dedikodu. Tesadüf değil yazarların birbirlerini bırakın sevmeyi, okumaya bile tenezzül etmemeleri. Bir yazar kıskandığı bir başka yazarı katiyen okumaz. Öyle biri yokmuş gibi davranır. Romancılar birbirlerinin romanlarını, şairler birbirlerinin şiirlerini, kısa öykücüler birbirlerinin öykülerini okumamakta ısrar ve sebat ediyorlarsa, dikkat buyurun, oralarda sinsi sinsi dolaşmaktadır kıskançlık kedisi. Patilerinde siyah mürekkep!
Belki diyeceksiniz ki bu her meslekte böyle. Ama yazarların kıskançlığı başka bir şeye benzemez. Zira yazarlık, pek çok mesleğin aksine tek başına yürütülen bir uğraş. Ne bir ofis var ortada, ne mesai saatleri, ne çalışma arkadaşları. Yazının insanı asosyalleştiren bir mayası var. Fazla çekilirsen içine, yabani bir rüzgâra kapılır gibi kapılırsın hayallere. Kâğıt, sudan bir aynaya dönüşüverir o zaman. İnsan yazdıkça yolculuk yapar kendi ruhuna, bireyin hallerine. "Biz" duygusuyla değil, "ben" dürtüsüyle yazar edebiyatçı. Kendini Tanrı zanneder. Tüm bunlar, genel olarak edebiyatçıların "şişkin ego" sahibi olma riskini artırır.