Thursday, March 24, 2016

Terbiyede Annenin Sorumluluğu Daha mı Büyük?


Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir hadislerinde, evlat üzerinde anne hakkının, manevi açıdan, baba hakkına nazaran üç misli fazla olduğunu ifade eder. Bu manayı pekiştirmek üzere: “Cennet annelerin ayağı altındadır.” buyurur. Çocuk üzerinde annenin bu ziyade hakkı; çocuğun terbiye döneminde annenin daha çok emeğinin geçmesinden, daha fazla etki ve katkısının bulunmasından ileri gelmiş olmalıdır.

Çocuğun, hamilelikten doğuma kadarki zamanda ve yine doğumdan başlamak üzere büyüyünceye kadarki dönemde anneye terettüp eden hizmet ve zahmetlerinin, babanınkiyle kıyaslandığında çok fazla olduğu anlaşılır. Âyet-i kerîme buna: “Annesi onu, karnında, zorluğa uğrayarak taşımış, onu güçlükle doğurmuştur…” diyerek dikkat çeker. (Ahkâf, 46/15) Keza terbiye açısından da çocuğun temel karakterleri kazanıp, şahsiyetini büyük ölçüde bulduğu, doğumdan 7-8 yaşlarına kadarki -hidâne de denmiş olan- en kıymetli terbiye döneminin annenin yetki ve sorumluluğunda olması da, çocuk üzerinde annenin etki ve katkısının büyüklüğünü gösterir. Bu terbiye döneminin önemini teyide yönelik olarak kaydetmek isteriz ki; günümüz terbiyecileri de, çocukta şahsiyet gelişmesinin altı-yedi yaşlarına kadar büyük ölçüde tamamlanacağını söylemekte müttefiktirler. 

İslam dünyasında, çocuk üzerinde anne hakkının üstünlüğünde icmadan bahseden âlim çoktur. Bunun sebebini yukarıda kaydettiğimiz âyeti de delil göstererek: 1- Hamilelik zahmeti, 2- Doğum zahmeti, 3- Emzirme döneminin zahmeti diye üç sebebe bağlarlar. Ancak, en azından istiğna yaşına kadar olan dönemdeki hizmetlerin zahmetleri, talim-terbiyedeki zahmetleri bu hesaplamada zikredilmez. Biz annelerin hadîslerde dörtte üç nispetinde gelen tekaddümlerinde, çocuğun hayatı boyunca üzerinde tesir edecek olan terbiyevî etkilerinin de hatırlanmasını, o noktadan annelere terettüp edecek lehlerindeki veya aleyhlerindeki durumların iyi açıklanması gerektiğini belirtmek istiyoruz. Şahsiyetin büyük ölçüde inşa edildiği o dönemde, ister istemez anne ile birlikte olan çocukların daha ciddi bir anne ilgisi görmelerine annelerin uhrevî sorumluluk düşüncesi etkili olacaktır.
Asrımızın büyük İslâm alimi Bediüzzaman, çocuklar üzerinde annelerin etkisini, eğitim ve terbiyelerindeki katkısını vurgulamak üzere, çocukların meslekî yönlendirmelerindeki yanlışlık ve maddeciliğe dikkat çekerken, babayı değil anneyi zikreder. Hanımlarla ilgili bir risalesinde, bir kadının çocuğunu kurtarmak için, herhangi bir ücret beklemeden evladı için kendini feda edecek derecelere varan fedakârlıklarını zikrederek, kadınları “şefkat kahramanları” olarak vasıflandırdıktan sonra, zamanımızda bir annenin, bu yüce şefkatini çocuğun sadece dünyasını kurtarmaya sarf ederek kötüye kullandığını belirtir. Aynen şöyle der: “O şefkatli vâlide, çocuğunun hayat-ı dünyeviyede tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakarlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder. ‘Oğlum paşa olsun’ diye bütün malını verir; hâfız mektebinden alır, Avrupa’ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor ve dünya hapsinden kurtarmaya çalışıyor: Cehennem hapsine düşmesini nazara almıyor. Fıtrî şefkatin tam zıddı olarak, o mâsum çocuğunu âhirette şefaatçi olmak lâzım gelirken, davacı ediyor. O çocuk: ‘Niçin benim imanımı takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin?’ diye şekva edecek. Dünyada da terbiye-i İslamiyeyi tam almadığı için vâlidesinin hârika şefkatinin hakkına karşı layıkıyla mukabele edemez.”

**
Şunu öncelikle belirtelim ki çocuğun icra planında ve terbiyesinde yetkiler, doğumdan istiğna yaşına (yani yeme, içme, giyme ve hatta taharetlenme gibi işleri kendi kendine yapabilme yaşına) kadar anneye; annenin olmadığı durumlarda, öncelik anne tarafından olmak üzere (anneanne, babaanne, teyze, hala gibi) bir kadına aittir. Çünkü Allah, kadınları çocuğun en ziyade muhtaç olduğu şeyle yani “şefkat”le mücehhez yaratmıştır. Şefkatte erkekler kadınlara yetişemezler.