Friday, March 11, 2016

Felsefe

Felsefe, sırf beşer düşüncesi olarak, insan aklına âdeta perestij eder. İnsana verdiği kendi düşüncesini beğenme duygusuyla, insanı kendi kabiliyetlerinin mağlûbu yapar. Bunun neticesinde insanda başkalarının gözünde değer kazanma, övülme, kabûl edilme, başkalarından üstünlük duygusu, kendini beğenme, başkalarını küçümseme gibi en bayağı duyguların gelişmesine sebep olur. Bu duyguların tesirindeki bir insan ise, kimseden öğreneceği bir şey olmadığı zannıyla kendi malûmatı içinde boğulur ve ilmen de, mânen de, ahlâken de terakki etmez. Terakki etmek şöyle dursun, sükut eder, çöker. Daha da öte, insanı farklı olduğunu güya göstermek ve ispat etmek için farklı davranmaya, olduğundan farklı görünmeye, kendisini takdir edenlerin gözünde makamını korumak için onların önünde eğilmeye kadar götürür. Farabî ve İbn Rüşd gibi Müslüman filozoflar bile şu veya bu şekilde bu duyguların tesirinden kurtulamamış ve filozofu peygamberden –hâşâ– bir bakıma üstün görme gibi bâtıl itikadlara sapmışlardır.