İnsanda ölen nefistir; Kur’ân-ı Kerim, ruhun değil, nefsin ölümü tadacağını beyan buyurur. Nefsin ölümüyle birlikte vücudun kabre girmesinin ardından, hattâ vücut kabirde çürüdükten sonra ölenlerin ruhlarıyla görüşenler pek çoktur. Avam halktan da hemen herkes, ölenleri rüyalarında görür. Ölüden geriye bâkî bir şey kalmamış olsa ne sözkonusu görüşmeler olur, ne de rüyada ölüler görmek mümkün olur.
Evet,
ölümlerinden sonra –bazıları için bir aldanmadan ve şeytanın oyunundan ibaret
ruh çağırmaları hariç– kendileriyle şu veya bu şekilde temas edilen pek çok
insan vardır. Manen ve ruhen çok tekâmül etmemiş avam, bu teması rüyada yapar.
Ölümünden sonra rüya yoluyla olsun kendisiyle temas kurulmamış kimse yoktur
denebilir. Rüyanın, Freud psikoloji ekolünün iddia ettiği gibi, sadece yaşanmış
hadiselerin, tecrübelerin, arzu ve isteklerin yansımasından ibaret
bulunmadığına en açık delil, hiç düşünülmediği ve haberimiz olmadığı halde
gelecekle, gelecek hadiselerle alâkalı görülen, çok açık müjde ve ikaz ifade
eden sâdık rüyalardır. Dolayısıyla, ölen insanların rüyada görülmesi, çok zaman
onlarla bir nevî temas ifade eder. Bu rüyalarda onlardan bazılarının
öldüklerinden haberdar olduğunu görürüz; bazıları, durumlarından haber verir;
bazıları, ölmediklerini söyler. Hattâ, bazıları, dünyada bıraktıkları kişiler
veya tamamlayamadıkları işler, üzerlerinde bulunan bazılarına ait haklar
konusunda bilgi verir ve talepte bulunurlar. Bütün bunlar gösteriyor ki,
cesetleri toprağa karışmış insanlarla temas, onların ruhlarıyla, yani asıl
duyan, gören, hisseden, düşünen… ruhlarıyla, insan varlığının asıl özüyle
temastır. Yine bu göstermektedir ki, insanın ölümünden sonra ruh katiyen
bâkîdir. Melekût ve ruhlar âleminde bulunan vefat etmiş insanların ruhları
bizimle münasebettardır. Onlara gönderdiğimiz dua, Kur’ân tilâveti, sadaka gibi
manevî hediyelerimiz onla-ra gider, onların nûranî feyizleri de bize gelir.