Umumî gelen
musibet çoğunluğun cinayetlerine, hatalarına, günahlarına terettüp eder. Fakat
mü’minlere gelen umumî musibet, beraberinde iki de mükâfat getirir. Bunlardan
biri, hemen verilen mükâfattır. Eğer mevcut kadrolarla Birinci Dünya Savaşı
kazanılsaydı, belki İslâm bütün İslâm dünyasından silinme noktasına
gelebilirdi. Çünkü özellikle hakim kadrolarda Din kalblerden ve hayattan büyük
ölçüde silinmişti. Neticede Müslümanlar imanlarını da kaybeder, ebedî azaba
müstahak hale gelirlerdi. Fakat mağlûbiyetle Cenab-ı Allah (c.c.) Müslümanlar’ı
ikaz etmiş, nefis muhasebesine sevketmiş, ayrıca galibiyet halinde çok büyük
çoğunluğun imanını ve ebedî hayatını kaybetme tehlikesine mukabil, beş milyon
insanımızı şehid olarak alıp ebedî hayatlarını kurtarmıştır. Bu beş milyon
insan bile savaş sonrası dönemlere kalsa idi, içlerinden çoğunun imanlarını
yine kaybetme tehlikesi vardı. İşte mağlûbiyetle Müslümanlar’ın ikaz edilmesi,
İslâm’ın korunmaya alınmış olması ve beş milyon insanın şehadetle velî
mertebesine yükselip âhiretlerinin kurtulması, sözkonusu umumî musibetin âcil,
yani hemen verilen mükâfatıdır.
Birinci Dünya
Savaşı’ndaki mağlûbiyetin ileride verilecek veya basamak basamak verilen ve
ileride tamamlanacak olan mükâfatı da şudur: İslâm dünyası, özellikle Osmanlı
Devleti, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Müslümanlık açısından da artık bir
enkaz halindeydi. İslâm’ın ve Müslümanların hali de, geleceği de, düşüncede,
itikadda, ibadette, muamelât ve ahlâkta yepyeni ve topyekûn bir dirilişe
bağlıydı. Enkaz üzerine yeni bir bina yapılmaz; yeni bir yapı için önce enkazın
kal-dırılması gerekir. Osmanlı enkazı Birinci Dünya Savaşı’yla tamamen yıkıldı
ve daha sonra özellikle Türkiye’de İslâmî geçmişimizi siyasî, içtimaî ve
ekonomik hayattan silme, hattâ İslâm’ı toplum hayatından çıkarma adına
yapılanlar, yapanların niyeti ne olursa olsun, bir bakıma sözkonusu enkazın
temizlenmesi fonksiyonu gördü. Enkazın temizlenmesiyle de Türkiye, fıkhî
ifadesiyle bir arazî-i mevad, yani ölü arazi haline geldi. Arazi-i mevad, kim
onun etrafına çit çeker ve ekerse onundur. İşte yirminci asrın ikinci
çeyreğinde Türkiye ölü arazisine yepyeni tohumlar ekilmeye başlandı. İnşâ–Allah
bu tohumlar bütün dünyayı tutup da yeri ve göğüyle gelecek, İslâm’ın “bembeyaz,
nurlu eli”ne teslim olduğunda, Birinci Dünya Savaşı’nda mağlûbiyet olarak gelen
umumî musibetin ikinci mükâfatı tamamlanmış olacaktır.