Thursday, March 17, 2016

Mağlubiyetin Getirdiği Mükafat



Umumî gelen musibet çoğunluğun cinayetlerine, hatalarına, günahlarına terettüp eder. Fakat mü’minlere gelen umumî musibet, beraberinde iki de mükâfat getirir. Bunlardan biri, hemen verilen mükâfattır. Eğer mevcut kadrolarla Birinci Dünya Savaşı kazanılsaydı, belki İslâm bütün İslâm dünyasından silinme noktasına gelebilirdi. Çünkü özellikle hakim kadrolarda Din kalblerden ve hayattan büyük ölçüde silinmişti. Neticede Müslümanlar imanlarını da kaybeder, ebedî azaba müstahak hale gelirlerdi. Fakat mağlûbiyetle Cenab-ı Allah (c.c.) Müslümanlar’ı ikaz etmiş, nefis muhasebesine sevketmiş, ayrıca galibiyet halinde çok büyük çoğunluğun imanını ve ebedî hayatını kaybetme tehlikesine mukabil, beş milyon insanımızı şehid olarak alıp ebedî hayatlarını kurtarmıştır. Bu beş milyon insan bile savaş sonrası dönemlere kalsa idi, içlerinden çoğunun imanlarını yine kaybetme tehlikesi vardı. İşte mağlûbiyetle Müslümanlar’ın ikaz edilmesi, İslâm’ın korunmaya alınmış olması ve beş milyon insanın şehadetle velî mertebesine yükselip âhiretlerinin kurtulması, sözkonusu umumî musibetin âcil, yani hemen verilen mükâfatıdır.

Birinci Dünya Savaşı’ndaki mağlûbiyetin ileride verilecek veya basamak basamak verilen ve ileride tamamlanacak olan mükâfatı da şudur: İslâm dünyası, özellikle Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Müslümanlık açısından da artık bir enkaz halindeydi. İslâm’ın ve Müslümanların hali de, geleceği de, düşüncede, itikadda, ibadette, muamelât ve ahlâkta yepyeni ve topyekûn bir dirilişe bağlıydı. Enkaz üzerine yeni bir bina yapılmaz; yeni bir yapı için önce enkazın kal-dırılması gerekir. Osmanlı enkazı Birinci Dünya Savaşı’yla tamamen yıkıldı ve daha sonra özellikle Türkiye’de İslâmî geçmişimizi siyasî, içtimaî ve ekonomik hayattan silme, hattâ İslâm’ı toplum hayatından çıkarma adına yapılanlar, yapanların niyeti ne olursa olsun, bir bakıma sözkonusu enkazın temizlenmesi fonksiyonu gördü. Enkazın temizlenmesiyle de Türkiye, fıkhî ifadesiyle bir arazî-i mevad, yani ölü arazi haline geldi. Arazi-i mevad, kim onun etrafına çit çeker ve ekerse onundur. İşte yirminci asrın ikinci çeyreğinde Türkiye ölü arazisine yepyeni tohumlar ekilmeye başlandı. İnşâ–Allah bu tohumlar bütün dünyayı tutup da yeri ve göğüyle gelecek, İslâm’ın “bembeyaz, nurlu eli”ne teslim olduğunda, Birinci Dünya Savaşı’nda mağlûbiyet olarak gelen umumî musibetin ikinci mükâfatı tamamlanmış olacaktır.