Friday, April 4, 2014

Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali [Ali Ünal] 115

İslâm, savaşa izin vermekle hiçbir dinden, ideolojiden veya sistemden özür dileyecek değildir. Tam tersine, diğerlerinin İslâm’a özür ve teşekkür borcu vardır. Her şeyden önce İslâm, evrensel sulhü esas alır ve gaye edinir. İnsanlık tarihinin ve beşerî mahiyetin bir realitesi olarak savaş, bazen bu gayeyi gerçekleştirmede vasıta olur. Kur’ân’ın (Her ne kadar savaş sizin için istenmeyen bir şey ise de,) fitne (küfür ve şirkin hakimiyetinin meydana getirdiği zulüm, baskı ve kaos ortamı), savaştan, insan öldürmeden daha beter bir durumdur (Bakara Sûresi/2: 191); (Her zaman için) fitne,savaştan, insan öldürmekten daha ağır bir durum ve daha büyük bir vebaldir (Bakara Sûresi/2: 217) ifadelerinde buyurulduğu gibi, savaşı ve kargaşayı doğuran ortam ve şartlar, her zaman savaştan daha kötüdür ve dolayısıyla bu ortamı yok etmek için savaş bazen kaçınılmaz hale gelir.

Burada bazı gerçekleri dile getirecek olursak: Mevcut İncillerde savaş için kuralların bulunmaması, Hıristiyan dünyada savaşların daha kanlı ve daha acımasız olmasına yol açmıştır. Ayrıca denebilir ki, tarihî Haçlı seferlerinden ayrı olarak Hrısitiyanlık, önceki asırlarda dünyanın 4’te 3’ünün batılı güçlerce sömürgeleştirilmesinde öncü rolü oynamış, en azından buna destek vermiştir. Graham Fuller ve Ian Lesser (Kuşatılanlar-Islam ve Batı’nin Jeopolitiği, trans. Ö. Arikan, Istanbul, 1996), sadece 20’nci asırda Hıristiyanların elinde ölen Müslüman sayısının 14 asırlık İslâm tarihinde Müslümanların elinde ölen Hıristiyan sayısından çok daha fazla olduğunu kaydederler. İslâm, Medine’de daha bir tomurcuk halinde iken 3.000 kişilik kuvvetiyle Mute’de 100.000 kişilik Bizans ordusunu karşılamak zorunda kaldı. Hemen bir yıl sonra, Peygamber Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm, Bizans saldırısını karşılamak için bütün gücünü seferber etme mecburiyeti duydu –ki Tebuk Seferi olarak tarihe geçen bu hadise, bu sûrenin ele aldığı konulardan biridir. Bundan 3 yıl sonra da Yermuk’ta İslâm ve Bizans güçleri karşı karşıya gelmiş ve bu karşılaşma, Bizans’ın kesin mağlûbiyetiyle sonuçlanmıştır.

Sadece Ahd-i Atik’ten yapacağımız bir-iki iktibas, Yahudiliğin savaş karşısındaki konumunu anlamaya ve onu İslâmınkiyle karşılaştırmaya yeter: “Ve Sihon, kendisi ve bütün kavmi Yahatsta cenk için karşımıza çıktı. Ve Allahımız Rab, önümüzde onu ele verdi; ve onu, ve oğullarını, ve bütün kavmini vurduk. O vakit onun bütün şehirlerini aldık, ve her şehri erkekler, ve kadınlar, ve çocuklarla beraber tamamen yok ettik; arta kalan kimse bırakmadık; kendimiz için ancak hayvanları ve aldığımız şehirlerin malını çapul ettik... Ve Allahımız Rab, Başan kralı Og’u da, bütün kavmini de elimize verdi; ve kimsesi kalmayıncaya kadar onu vurduk. O vakit, bütün şehirlerini, altmış şehri, bütün Argop havalisini, Başanda Ogun ülkesini aldık... ve Heşbon kralı Sihon’a yaptığımız gibi, her şehri erkekler, kadınlar ve çocuklarla beraber yok ederek, onları tamamen harap ettik. Fakat kendimiz için bütün hayvanları ve şehirlerin malını çapul ettik.” (Tesniye, 2: 32–35; 3: 3–4, 6)

Meselenin diğer yanına gelince: Sovyet ve Çin komünist devrimlerinde öldürülen onmilyonlarca insandan sorumlu olan İslâm değildir. Modern zamanlarda dünyanın pek çok ülkesinde girişilen kitle katliamlarından, Macaristan ve Çekoslovakya’daki hürriyet hareketlerinin vahşice bastırılmasından sorumlu İslâm değildir. Fransızlara karşı verilen Cezayir bağımsızlık savaşında ölen 1.500.000 insanın sorumlusu İslâm değildir. Amerika’yı, savaş sırası ve sonrasında 4–5.000.000 insanın ölümüne yol açan Vietnam macerasına iten İslâm değildir. Pek çoğu sivil, kadın, yaşlı ve çocuk olmak üzere, 60.000.000’dan fazla cana, hesap edilemeyecek servete mal olan, milyonların evsiz, barksız, yetim ve dul kalmasına yol açan iki dünya savaşından sorumlu İslâm değildir. Küresel hegemonyanın devamı için bilimin, nükleer ve daha başka kitle imha silahları üretimi için kullanılmasından ve bunların insanlar üzerinde denenmesinden sorumlu İslâm değildir. Amerika’da ve Avustralya’da on milyonlarca yerlinin ortadan kaldırılmasından sorumlu İslâm değildir. Önceki asırların en önemli iki olgusu olan ve üstü kapalı olarak halâ devam eden küresel sömürgeleştirmeden, bir de on milyonlarca insanın hayatına mal olan köle ticaretinden sorumlu İslâm değildir. Hitler, Stalin ve Musolini gibi savaş canavarlarını yetiştiren, komünist, faşist ve nazist ideolojileri doğuran İslâm olmadığı gibi, bu kişilerin ve ideolojilerin neş’et ettiği dünya da İslâm dünyası değildir. Bunlar gibi, Müslüman ülkelerde bu ülkelerin başına idareci olarak yerleştirilen despot krallardan, başkanlardan ve onların zulüm ve katliamlarından doğrudan sorumlu olan asla İslâm ve Müslümanlar değildir. Her türlü iddiaya rağmen, modern terörizmden, mafya teşkilatlanmalarından, esrar, silah gibi beynelmilel kaçakçılık hadiselerinden sorumlu asla İslâm ve Müslümanlar değildir.