Âyetteki o mallar, içinizdeki zenginler arasında devredip duran bir servet haline gelmesin ifadesi, İslâmî ekonomiyi ve içtimaî adaleti anlama bakımından son derece önemli düsturlardan biridir. İslâm, kişiye çalışıp hem kendi, hem de varsa geçiminden sorumlu olduğu kişilerin geçimini de sağlamasını emreder ve dilenmeyi asla tasvip etmez. Bununla birlikte, gerek sahip oldukları imkânlar, gerekse kabiliyet farklılıklarından dolayı insanlar ekonomik açıdan aynı seviyede değillerdir ve olamazlar da. Ama İslâm, perişan fakirlerin bulunduğu bir yerde çok fazla zenginlerin olmasını da asla istemez. Dolayısıyla, zekât, sadaka, bilerek bozulan ve ihtiyarlık, onulmaz hastalık gibi sebeplerle tutulamayan oruçların, yerine getirilmeyen veya bozulan yeminlerin, erkeklerin eşlerine yaptığı zıhar gibi meşrû olmayan davranışların kefareti gibi yollarla serveti toplum içinde mümkün olduğu kadar dağıtır ve toplum katmanları arasında bu şekilde kurduğu köprülerle onları birbirine yaklaştırır. Böylece, toplumda geçim standardına bir denge getirir.