“Biz, (Levh-ı Mahfuz’da kaydedip,) Tevrat’tan sonra Zebur’da da yazdık ki, yeryüzüne salih (imanlarından kaynaklanan sağlam, doğru, yerinde ve ıslaha dönük işler yapan) kullarım vâris olacağı, (Kıyamet ve ona sebep olacak hadiseler öncesi) yeryüzü onlara kalacağı (gibi, Cennet arzına da onlar vâris olacaklardır).”
Zebur, Hz. Davud’a inen kitaptır. Hz. Davud (a.s.), peygamberler içinde halife-peygamber olarak O’nunla yeryüzüne salih kulların mirasçı olması arasında bir münasebet elbette vardır. Meşhur Osmanlı şeyhülislâmı İbn-i Kemal, bu âyetten çıkardığı tam on tane delille, Yavuz Sultan Selim’e Mısır’ı fethedeceğini söylemiş ve fetih için teşvikte bulunmuştur. İsrail Oğulları’nda halife- peygamber olarak Hz. Davud’un mukabili, Osmanlılarda halife-sultan olarak Hz. Yavuz’dur denebilir. “Yeryüzü” olarak çevrilen ve aslı “arz” olan kelime, Kur’ân-ı Kerim’de yer yer Mısır için de kullanılır. Dolayısıyla, Hz. Yavuz’la Mısır fethi olarak gerçekleşen bu müjde, Âhir Zaman’da yeryüzü olarak gerçekleşecektir. Cenab-ı Allah (c.c.), bunu Levh-ı Mahfuz’da bir hüküm olarak kaydetmiş, sonra da Zebur’a bir âyet olarak koymuş, Kur’ân’da da tekrarlamıştır. Bu müjdenin muhatabı olan topluluğun birinci özelliği salih olması, ikinci önemli özelliği de, bundan sonraki âyette geleceği üzere âbid, yani kendilerini Allah’a ibadete adamış rabbanî insanlardan teşekkül etmesidir.
Bu âyet, Nûr Sûresi 55’inci âyetle birlikte ele alındığında, manâ ve muhteva daha da açık hale gelmektedir.
Allah, içinizden iman edip, imanları istikametinde sağlam, yerinde, doğru ve ıslaha yönelik işler yapanlara va’detti ki, kendilerinden önce (aynı seviyedeki) mü’minleri (nasıl inkârcıların yerine geçirmiş ve) hakim konuma yükseltmişse, onları da yeryüzünde mutlaka (o inkârcıların yerine geçirecek ve) hakim konuma yükseltecektir. Kendileri için seçip tayin buyurduğu İslâm Dini’ni mutlaka yerleştirecek ve onlara onu hayatlarında uygulama güç ve imkânı verecektir. Ayrıca, içinde bulundukları korkulu dönemin arkasından onları kesinlikle güvene erdirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet eder ve (inançta, ibadette ve hayatlarını tanzimde) hiçbir şekilde Bana ortak tanımazlar. Artık bundan sonra kim nankörlük yapar (ve bu nimetin şükrünü yerine getirmezse), öyleleri fasıklar (itaattan ve yoldan çıkmışlar) dan başkaları değildir.
Âyetin, siyakı itibariyle Cennet’e verasetten söz ettiği de söylenebilir. Bu açıdan, Zümer Sûresi 74’üncü âyetle münasebettardır ve onunla birlikte aynı gerçeğe parmak basmaktadır.
Ali Ünal, Ali Ünal Meali, Yavuz Sultan Selim, Hz. Davud, Mısır, Kur’an