Sebe’ medeniyeti Güney Arabistan’da yaklaşık M.Ö. 1100–115 arasında 1000 yıla yakın bir süre devam etti. Başşehirleri Maarib idi. Doğu Afrika, Hindistan ve Uzak Doğu ile Arabistan, Suriye, Mısır, Yunanistan ve Roma arasındaki ticaret, kontrolleri altında bulunuyordu. Buna ek olarak, fevkalâde bir sulama sistemi kurmuşlar ve ülkeyi barajlarla donatmışlardı. Toprakları son derece verimli ve yemyeşildi. Kendi ülkeleriyle Suriye arasında kalan bölgeler, birbirine yakın ve birbirinden görülen şehirler, kasabalar, köylerle doluydu. Ve bu arada rahat ve emniyet içinde seyahat ediyorlardı. Hz. Süleyman (a.s.) ile Sebe’ kraliçesi arasında geçen hadiselere bakarak (Neml Sûresi/ 27: 22–44), daha önceden güneşe tapıyor idiyseler de, İlâhî Din’in bir ara Sebe’de hakim olduğu sonucuna varabiliriz. Ne var ki, bilâhare yoldan çıktılar ve zenginlikleri, rahat hayatları, onları tevbesiz günahlara sürükledi. Kendilerine yapılan ısrarlı ikazlara aldırmadılar. Ve neticede çetin bir cezayı hak ettiler. Sulama sistemleri çöktü, barajlar yıkıldı ve ülke sular altında kaldı. Dolayısıyla o güzelim bahçeler ve verimli topraklar, ancak dikenler, ılgınlar bitiren kumluklara, çorak yerlere döndü. Halk, küçük gruplar halinde Arabistan’ın her tarafına dağıldı ve Sebe’ medeniyeti dillerde dolaşan bir masal haline geldi.